Bugüne kadar The Smiths hakkında binlerce defa yazıldı, milyonlara defa konuşuldu belki de. Ama bu, artık onlar hakkında konuşamayacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü The Smiths’in kaynağını aldığı yer ....

Bugüne kadar The Smiths hakkında binlerce defa yazıldı, milyonlara defa konuşuldu belki de. Ama bu, artık onlar hakkında konuşamayacağımız anlamına gelmiyor. Çünkü The Smiths’in kaynağını aldığı yer çok derinde. Bir müzik grubu olmaktan fazlasına sahipler ve bu da onları insanlık tarihinde farklı bir noktaya koyuyor. Bu yüzden, onları ister sevin ister sevmeyin, dünya ters yüz olmadıkça bunun değişmesi pek de mümkün değil. Ben onlarla 7-8 sene önce lise yıllarımda tanıştım ve onları hep, öğrenme serüvenimin ilk adımı saydım. Onlarla ilgili birçok hikâyem var ama konu ben değilim.

The Smiths ismi, o dönem Manchester’dan çıkmış grupların isimlerindeki abartıyı sevmemelerinden ve onları eleştirmek adına basit bir şeyler arama ihtiyacından ortaya çıkmıştır. O dönem akla gelen en sıradan şeylerden biri Smith ismi olduğundan grup bu isimde karar kılmıştır.  Bu isim belki de onların şarkı sözlerinde de görebileceğimiz sadelik, netlik, vuruculuk ve gerçekliği en kolay açıklayan şeylerden biri olmuştur. Olabildiğince basit ve karmaşa yaratmayan bir isim.

The Smiths, 1982’de İngiltere Manchester’da, Steven Patrick Morrissey ve John Maher (bilinen adıyla Johnny Marr) tarafından kuruldu. Grup ilk single’ı olan Hand in Glove’u 1983 yılında yayınladı ve bir efsanenin doğuşunun ilk somut adımlarını atmış oldular. Grup, aslında kısa sayılabilecek 5 yıllık müzik serüvenine bir başarısızlıkla başlar ve bu single listelerde kayda değer bir başarı yakalayamaz. 1984 yılında grubun ismiyle aynı adı taşıyan The Smiths albümü yayınlanır. Bu albümdeki son şarkı olan Suffer Little Children, 1960’lı yıllarda İngiltere’de yaşanan Moors Cinayetleri’ne bir ağıt özelliği taşımaktadır. Olayda, cinsel istismara maruz kalan 4 çocuk farklı zamanlarda öldürülmüştür. Bu şarkıda bir sosyal farkındalık ve etki yaratmaya çalışan grup, basın tarafından birçok eleştiriye maruz kalmıştır. Ama kurbanlardan birinin annesinin grupla görüşüp, grup tarafında yer almasıyla olay daha fazla büyümemiştir.

Steven Patrick Morrissey yani hep kullandığı isimle Morrisey, aykırı ve politik bir insandır. Grubun şarkı sözlerinin neredeyse hepsi kendisine aittir ve söylemek istediklerini şarkılarda kullanmaktan hiç çekinmez. Şarkılarda kendi hezeyanlarını anlattığı gibi, sosyo-politik birçok olayı da ele almaktan geri durmamıştır. Yazdığı şarkılarla gerek duygusal açıdan insanı evire çevire dövmesiyle, gerek de bütün politik etmenlere karşı duruşuyla çok farklı bir kişiliğe sahiptir. Çok tartışılan açıklamaları ve sözünü sakınmadığından dolayı da grubun aktif olduğu yıllar ve kendi devam eden kariyerinde birçok ithama maruz kalmıştır.

Meat Is Murder (Et Cinayettir) albümü 1985’te yayınlanmıştır ve aynı adlı şarkı, adından da belli olduğu gibi vejetaryenliği savunmaktadır. Yine aynı albümün içindeki diğer şarkılarda, okullardaki şiddeti, çocuk tacizlerini ve yetiştirme tarzlarını ele alan birçok konu vardır. Ve Morrissey, bunları söylerken eleştirilmekten ve başarısız olmaktan hiç korkmamıştır. 1986 yılında The Queen Is Dead albümü yayınlanmıştır. Tarihin en iyi albümlerinden biri olmasının da yanında, direk olarak albümdeki aynı adlı şarkı ve albümün ismi kraliyet ailesi ve soylu kesimi hedef almaktadır. Morrisey şarkıda onlara sataşır ve bir albüme bu ismi vermekten de hiç çekinmez. Özellikle o yıllarda Amerika’da çok popüler olmayan grup, 1987’de The World Won’t Listen adında bir derleme albüm yayınlar. Adından da anlaşılacağı gibi bütün dünyaya verilen bir mesaj, neden onları daha fazla dinlemediklerine dair. Ve o kadar da haklıdırlar ki, bu, bugün herkes onları dinlerken apaçık ortaya çıkar.

The Smiths şarkılarının sözleri, bunlar dışında tamamen basit ve tamamen anlaşılabilir şeylerle ilgilidir. Bizim anlatmak için türlü taklalar attığımız şeyler The Smiths şarkılarında doğrudan ve hiçbir kafa karışıklığına yer bırakmadan anlatılmaktadır. Bu sebeple de neredeyse bütün şarkılar eşsiz bir derinliğe ve anlatıma sahiptir. The Smiths, sadece müzik olarak değil, sözlerinin edebi yanı, ortaya çıkan kompozisyonun felsefi teması açısından da çok çok özel bir konumdadır. İçinde ironiler barındırır, dinleyeni acıya sürükler ve kafamızdaki bazı şeyleri o kadar harikulade bir biçimde sözlere döker ki donup kalmaktan fazlasını yapamazsınız.

The Smiths, dinleyicilerine bazen eşsiz bir karamsarlık, bazen kapkaranlık bir yalnızlık, bazen sebepsiz bir mutluluk sunar. Dünyanın en vurucu ve hüzünlü sözleri bazen sizi güldürmeye başlar ve bu çok anlamsızdır. Sözlerin ve müziğin bu tip bir karışımı The Smiths’in orjinalliğini doğurur. Şahsına münhasır olarak adlandırabileceğimiz bir adamın ortaya çıkarttığı şahsına münhasır bu grup, kendi derinliğini her noktada ortaya koymayı başarır.

The Smiths şarkıları, birçok filmde kullanılmış ve filmle bütünleşen bu şarkılar kendi hayran kitlesine 2000’li yıllarda da büyük eklemeler yapabilmiştir. En bilinen örneklerden biri 500 Days of Summer’da karşımıza çıkar. Film hayatının aşkını bekleyen ve kendi halinde biri olan Tom’u konu edinir. Tom büyük bir The Smiths hayranıdır ve ofise gelen Summer isimli bir kıza aşık olur. Yukarıdaki fotoğrafta da göreceğiniz üzere, Summer, Tom’un dinlediği şarkıyı duyar ve filmin akışını tamamen değiştiren o cümleyi kurar; “I love the Smiths”.  Özellikle bu sahneden sonra filmin de popülerliği ile beraber The Smiths, bizim kuşak diye bahsedebileceğim 1990 yılı sonrasında doğmuş insanlara da ulaşmaya başlar. Ve maalesef, hayatınızı daha depresif bir hale sokmak için bu erişilemez bir fırsattır.

The Smiths konusunda çok fazla tartışmayı sevmem. Bu onları çok sevmemden ve kişisel bakış açımdan kaynaklı olabilir. Ama bu onlar hakkında objektif olamam demek değil. Çünkü bu adamlar müzik tarihinin akışını çok açık bir biçimde değiştirmişlerdir. Gerek yazdıkları sözler, gerek de yaptıkları akıl almaz müzikle. Onları çok sevenlerin hep umut ettiği gibi birleşme ihtimalleri yok, hatta bu ihtimalin olma ihtimali dahi yok. Kapı sonuna kadar kapalı ve bunun üstünde durmak da gereksiz. Ama bugüne kadar elimize geçenler, zaten sindiremeyeceğimiz kadar fazla. Çünkü her şarkı omuzlarınıza binen bir yük gibi ruhunuza baskı yapmaya devam ediyor. Bu yüzden de, The Smiths külliyatını tamamen hazmetmek, sandığınızdan da fazla zaman alıyor. Çünkü onların yaptıkları şey sadece şarkı söylemek değil. Ve evet, onların müzikleri tükenecek gibi değil, olsa olsa sizi tüketecek cinsten. Onları dinlerken dikkatli olmak gerek, çünkü orada hiç sönmeyen bir ışık var.