Örümcek Kadının Öpücüğü, 1976 yılında Arjantinli yazar Manuel Puig tarafından yazılmış tuhaf bir roman. Neden mi tuhaf?

Örümcek Kadının Öpücüğü, 1976 yılında Arjantinli yazar Manuel Puig tarafından yazılmış tuhaf bir roman. Neden mi tuhaf? Bu romanda “Panter Kadınlar”, “Vudu Büyüleri”, “Zombiler”, “Naziler”, “Gerillalar”,  “Devrimciler”, “Eşcinsellik”, “Kadınlık”, “Erkeklik”, “İhanet”, “Kıskançlık”, “Arkadaşlık”, “Koşulsuz Sevgi”, “Dönme Dolaplar”, “Dönmeyen Dolaplar”, “Baskı”, “İşkence” “İtaat” ve her sayfada “Aşk” var. Örümcek Kadın’ımı sordunuz. Onu roman boyunca okuyacak ama çok kısa bir süre tanışacaksınız.

“Başka bir söz daha ver bana… Çevrendekilerden saygı bekleyeceksin, kimsenin seni itip kakmasına izin vermeyeceksin, ne de sömürmesine. Çünkü kimsenin kimseyi sömürmeye hakkı yoktur. Bunu kafana kakıyorsam bağışla, çünkü bundan önce söylediğimde hoşuna gitmemişti.” 

Örümcek Kadının Öpücüğü”, 1970’li yıllarının Arjantini’nde bir hapishanenin koğuşuna misafir ediyor bizi. İki mahkumla tanışıyoruz Valentin ve Molina. “Bir tuhaflık” diye başlıyor roman. Valentin, roman boyunca olaylara toplumsal açıdan bakan ateşli bir devrimci. Molina, roman boyunca bizleri olaylara daha çok bireysel pencereden bakmaya teşvik eden orta yaşlı bir eşcinsel.  Garip bir koğuş; aynı koğuşta bir devrimci ve bir eşcinsel. Birbirlerinden pek çok açıdan farklılar. Valentin devrim için aşktan bile vazgeçer; Molina için ise aşk her şeyin üstündedir, aşk için her şeye katlanılır. Hiç anlaşamazlar birbirleriyle ama seçeneksizce birliktedirler. Tek eğlenceleri Molina’nın uzun uzun anlattığı filmlerdir. Her filmde mutlaka aşk vardır, ancak Valentin bu filmlerde aşktan öte şeyler görür. Bu bile anlaşamamaları için bir sebeptir. İki kahramanda yaşananlarla değişim geçirir. Gün gelip filmler bittiğinde aslında ne Molina romanın başında tanıdığımız Molina’dır, ne de Valentin eski Valentin’dir. Kitabın sonuna gelince – yok artık onuda anlatayım da okumayayın değil mi? –, alın kitabı okuyun efendiler.

Manuel Puig, kitabın ilk bölümlerinde bize Molina’nın ağzından bir film anlatır. Bir kadın, hayvanat bahçesinin panter kafesinde bir panteri resmetmektedir. İlerleyen bölümlerde resim galerisine gittiğimizde biz panter resmi görmek yerine panteri resmeden kadının resmini görürüz. Sanatçı eserinde kendini resmetmiştir. Manuel Puig, bu ayrıntıda bile bir şey anlatmaktadır belki de. Aslında bu eserde, bir yerlerde Manuel Puig’in kendisi vardır. Belki de eserinde yarattığı karakterlerle kendini resmettiği için “Örümcek Kadının Öpücüğü”, Manuel Puig’in en tanınan eseri olmuştur.

Roman, Türkiye’de ilk olarak 1986 yılında Nihal Yeğinobalı’nın çevirisi ile Öykü Yayın tarafından yayınlanmış ve iki yılda üç baskı yapmıştır. “Örümcek Kadının Öpücüğü” 1990 yılında ise Can Yayınları tarafından yine Nihal Yeğinobalı’nın çevirisi ile yayınlanmıştır. 1990 yılında Can Yayınları’dan yapılan basımda ilk basımda romandan çıkarılan bir eser bölüme yeniden eklenmiştir. Yeğinobalı ilk çevirideki bu otosansürü, çok sevdiği yazarın bu kitabının birkaç satır nedeniyle kazaya uğramasını engellemeye çalışmak amaçlı olduğunu açıklamıştır. Zamanın şartları düşünüldüğünde kabul edilebilir bir savunmadır bu.

Manuel Puig, “Örümcek Kadının Öpücüğü” adlı eserini yine kendi kalemi ile tiyatroya uyarlamış ve eser ülkemizde de çeşitli tiyatro grupları tarafından oynanmıştır.

Örümcek Kadının Öpücüğü”, 1985 yılında ise Brezilya – Amerika ortak yapımı ile filme çekilmiştir. Filmin senaryosunu LeonardSchrader yazarken, yönetmenliğini Arjantin doğumlu Brezilyalı sinemacı Hector Babenco yapmıştır. Başrollerinde William Hurt ve Raul Julia’nın oynadıkları film çeşitli festivallerde on ödül kazanmıştır. Ödüllerin çoğunluğu apolitik romantik eşcinsel rolü ile William Hurt’a aittir.

Bu yazının sonunda yarattığı farkındalık için hocam Birol Tezcan’a teşekkür eder ve sözü çok uzattığımızı farkederek derim ki; “Yaktık sayfaları eyledik viran, hadi gidinde romanı okuyuverin hemen”…