İnsan yaşarken çok fazla şey görür ve duyar. Dünya ayrıntılar üzerine kuruludur ve ayrıntıların akıl almaz derecede fazla olması onları algılamamızın önüne geçer. Algımız seçicidir. Bu yüzden de yaşarken birçok ...

İnsan yaşarken çok fazla şey görür ve duyar. Dünya ayrıntılar üzerine kuruludur ve ayrıntıların akıl almaz derecede fazla olması onları algılamamızın önüne geçer. Algımız seçicidir. Bu yüzden de yaşarken birçok şey kaçırırız, hatta kaçırdığımız şeylerin farkında dahi olmayız. İnsan beyninin kapasitesi şimdilik buna olanak sağlar. Bu sebeple insanın farkındalık sağlayabileceği şeyler sınırlıdır ve algıladığımız bu şeyler kendiliğinden hayatımızın bir parçası haline gelir. Gördüğümüz, duyduğumuz kısaca farkındalık sağladığımız ve derinlikli olmasa dahi üzerinde bir fikir sahibi olduğumuz imgeler; insanın kendi zihnini ve yaşantısını oluşturmasına olanak sağlar. Farkında olduğumuz ve algımızın konusu olan bu imgeler, bizi biz yapan süreci başlatan ve bir insan olarak yaşamımızı sürükleyen şeylerin başında gelir. İnsan bu imgelerden bilgi edinir, bilgiler yorumlara kapı açar, yorumlar da insanın kendi fikrini ve yaşayışını oluşturmasının temelini atar. Zaman geçtikçe bu şeyler giderek unutulur ve bazen şimdiki yaşantımız gereği, eskiden algıladığımız şeyler tamamen zihnimizden çıkıp gider. Ama ihtiyaç duyulan şeyleri hatırlamak insanı özel kılar. İşte insan olmanın en mühim özelliklerinden biri bu noktada ortaya çıkar.

İnsan geçmişin hatıralarının ve farkındalıklarının hepsini güncel olarak zihninde tutamaz. Bu beynin çalışma mantığına aykırıdır. Hafıza dediğimiz şey buna ihtiyaç duymamamızı sağlar. Zaten gerekli olan bilgiler otomatik olarak su yüzüne çıkıp ihtiyaç anında kullanılırlar. Beynin işleyişi karışık olsa da, üstünkörü olarak bir yol haritasına sahibizdir. İnsan, aklını ne kadar etkin kullanılırsa hatırlama işlemleri de o kadar kolay bir şekilde gerçekleşir ve gerekli bilgiler, körelmiş bir zihninkine kıyasla daha çabuk su yüzüne çıkar.

Bu kadar sıkıcı ve bir o kadar da karışık bilgi yeter. Asıl anlatmak istediğim ve konunun gidişatı buradan sonra başlıyor. İnsanlar olarak, hayatta yapmamız gereken veya gereksinimimiz olmadığı halde yapmaya çalıştığımız o kadar çok şey var ki, açıkçası biraz düşününce bir çılgınlıkla karşı karşıya olduğumuz açık. Her geçen gün çoğalan bir yığınakla karşı karşıyayız. Gün geçtikçe bu yığınaktan bazılarını ayıkladığımız gibi, bazıları da; katlanarak hatırlanması gereken büyük problemler halinde hayatımızda var olmaya devam ediyor. Ve tabi, normal bir döngünün yani günlük rutinimizin bir parçası olduğu için alışkanlık haline getirdiğimiz şeyler de var; kullanmadığımız ışıkları kapatmak, muslukları açık bırakmamak, sık kullandığımız kartlarımızı cüzdanımızda kolay ulaşabilecek yerlere koymak gibi. Bu tip şeyler artık hatırlamaya bile ihtiyaç duymadığımız konumdalar ve biz bunlar hakkında neredeyse hiç endişelenir durumda değiliz. Eğer aksini düşünüyorsanız, bu kadar basit rutinleri problem haline getirdiğiniz için size iki çift lafım olacağı kesin. Ama sahiden, her seferinde ışığı kapatmayı unutuyor musunuz? Unutmayın.

Hatırlamamız gereken şeyler temelde, bireysel ve toplumsal sorumluluklarımızı doğuruyor. Kendi kişisel amaçlarımız için yapmamız gerekenler ve toplumun ferdi olan bir birey olarak yapmamız gerekenler. Bunlar bugünkü hayatın devamı için her insanın göz önünde bulundurması gereken noktaları oluşturuyor. Eğer kendi sorumluluklarımızı dışlarsak, toplum içindeki benliğimizin bir problem yaşayacağı aşikâr ve bu tam tersi içinde geçerli. Hayat devam ettikçe katlanıp büyüyen problemlerimiz ve yaşamak için önüne geçemediğimiz bir ilerleyiş var. Hatırlamamız gereken şeyler giderek çoğalıyorlar ve biz bunları neden unutuyor veya neden hatırlıyoruz? Değinmek istediğim yer tam olarak bu.

Hatırlamamız gereken şeyler her insan için önemli olmayabilirler. Herkes hayatımıza devam ederken, sağlam temellerde yürümemizi sağlayan bu şeyleri önemsemek durumunda değil. Ama göz ardı etmek, yokmuşlar gibi davranmak yüzünden bunları hatırlayamamak hem kendimize hem de hayatımızdakilere büyük haksızlık yaptığımız anlamına geliyor. Yaşarken bazı şeyleri eksik bıraktığımızı, bazı sorumluluklardan kaçtığımızı söylüyorum. Ve bu; insanın bir hayvan gibi yaşamaktan yüz milyonlarca kilometre ötedeki bir gök taşına uzay aracı indirecek bir duruma geldiği bu süreçte, bir birey olarak neredeyse hiçbir şey yapmadığımız anlamına geliyor. Kendimizi ilgilendiren konular halen başkalarının ilgi alanında değil ve hiç kimse onlarla ne yaptığımızı umursamıyor, umursamamalı da. Bugünün toplumunda yaşayan bizler, sorumluluklarla iç içeyiz ve bunlardan kaçamaz durumdayız. Bireysel sorumluluklarımız bizimle ilgililer, ve etki çapı genişlemedikçe kimseyi ilgilendiren bir konumda değiller. Ama toplumun bir bireyi olarak insan, yaptığı her davranıştan, unuttuğu her şeyden olabildiğince sorumludur. Toplumsal sorumluluğun yerine getirilmediği anda ortaya çıkacak bir durumun etki çapının neleri kapsayacağı belli olmadığından, insan olarak en iyisini yapma yükümlülüğüne sahibiz. Bana katılmıyorsanız, bir gün kırmızı ışığa bakmayı unuttuğunuzu düşünün… Sanırım ne demek istediğimi biraz da olsa anlatabildim.

Toplum içinde hatırlamak zorunda olduğumuz şeyler bir noktadan sonra birer alışkanlık halini alıyorlar ve bundan dolayı birer rahatlama içine giriyoruz. Ve yanımızdaki insanlar da bizim gibi davrandıklarından, kendimizi bırakarak, kendimizi bir şekilde onların yönetimine adıyoruz. Sürü psikolojisinde hareket etmeye başlıyoruz. Bunun örnekleri belki sınırlı ama sorumluluklardan biraz da olsa kurtulmak niyetiyle yaptığımız bu küçük kaçamak bile bizi az da olsa, daha az bir insan gibi hissettirmiyor mu? İnsan olmak demek bilinç durumumuzu yok sayıp, aklımızı kullanmaya az da olsa ihtiyaç duymamak demek mi?

Olması gerekenin bu olduğunu söylemiyorum ama bugünün dünyası bunun dışında bir yönde seyretmiyor. Bugün için sorumluluklardan kaçarken aradığımız her kapı bir nebze de olsa bize zarar veriyor. Ve açıkçası ben bu dalgınlığa düşüp, toplumun bir bireyi olarak kendi sorumluluklarımı unuttuğum her anda kendime bir öfke besliyorum. Çünkü bugünlerde insan olmak, diğer insanlara ve gerektiği halde göz kulak olmanız gereken hayvanlara karşı dahi sorumluluk sahibi olmak demek. Bu sorumluluktan kendimi soyutladığım her an, kendimi daha az bir insan gibi hissediyorum. Ve bunun bana verdiği rahatsızlıktan kendimi kurtaramıyorum. Çünkü hatırlamakla iç içe olan sorumluluk sahibi olmak duygusu bugün, insan denilen varlığı ayakta tutan bir konumda. Ve bundan vazgeçmek demek, sonu tahmin edilemeyecek problemlere davetiye çıkarmak demek. Bir tahminde bulunursam, modern toplumun tamamen çökmesi bunun sonuçlarından biri olabilir. Fena mı olur? Sanırım bu filmi en güzel yerden izlemek isterim ama o başka bir hikâyenin konusu.

Yaşamda edindiğimiz bilgileri, tecrübe ettiğimiz her şeyi unutabiliriz. Unutmak insan olmayı gerçekle bağdaştıran en önemli unsurlardan biridir. Ama unutmak denilen kavram, insanlığımızı sekteye uğratabilecek sonuçlar doğuracak her an da meşruluğunu yitirir. İnsan olmanın göründüğünden ve genel olarak düşünüldüğünden fazlası olduğu açık. Her ne kadar, herkes bunun farkında olma dahi bu böyle. Bugün için insan olmak, bir yönden de toplum denilen yapıyı bir arada tutmak demektir ve bu yapı neredeyse her yönden kırılgan. Kaosun varlığı hiç kimseye çekici gelmiyordur diye düşünüyorum. En azından hepimize değil. Yani şimdilik değil. Bugünün toplumunda yaşamaya çalışan bizler için bir çıkış şimdilik yok. O yüzden sorumluluk sahibi bir insan olarak kalmak ve hatırlamak gerek. Şimdilik düzene ayak uydurur biçimde yaşamak ve yaşamın eğri büğrü yolunda hatırlayarak var olmak gerek. Tabi hataları, hatıraları ve acıları değil. Onları sanırım, çoğunlukla unutmak gerek.