Doğunun siyah incisi İstanbul'da

Anavatanı Habeşistan olan kahve, 15. asırda Yemen'de tanınmaya başlanmış, yüzyılın sonuna doğru bu coğrafyada yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı'nın kahve ile tanışması ise Kanuni Sultan Süleyman devrinde oldu. Yemenli hacıların Hicaz'a taşıdığı kahvve, Yemen Valisi Özdemir Paşa tarafından Mekke ve Kahire yolunda İstanbul 'a getirildi. Türklerin kend kendine has pişirme usulünden dolayı da "Türk Kahvesi" adını aldı.

Kahvenin payitahta yani İstanbul'a gelmesinden sonra "kıraathane" dediğimiz, içinde kitaplarında okunduğu ve sohbet edildiği kahvehaneler açıldı. İlk kıraathaneyi ise Halepli Şemsi Efendi Tahtakale'de açtı. Müşterilere kahve pişirilen bu mekanlar kahvenin günlük hayata girmesine aracı olmuş oldu.

Türk kahvesi, 19. asrın sonlarına kadar çiğ çekirdek olarak satılırdı. Çekirdekler kahve tavalarında kavrulduktan sonra, el değirmenlerinde çekirdek içildi. Bu durum 1871 yılında Mehmet Efendi'nin çiğ kahveyi kavurup öğüterek müşterilerine hazır olarak satmaya başlamasına kadar devam etti. İstanbul'da kahveyi hazır olarak kahve severlere sunan Mehmet Efendi, kısa sürede "Kurukahveci Mehmet Efendi" diye meşhur oldu...