Aslan Burcu Kadını

Sevgili Aslanlar,

Siz Güneş’in kızlarısınız ve bu “Parlıyorum, başrol benim” demektir.

Işıl ışıl gülümsersiniz. Güldüğünüzde sizi sevmemek elde değildir. O gülümseyişte sahtekârlığın zerresi bulunmaz çünkü. Her zaman içtensiniz. Aşkta, hayatta, kavgada.

Ayaklarınızı toprağa sıkıca basarsınız. Başkasının evinde bile olsanız, bastığınız yer sizindir ve bunu tartışmak kimsenin aklına bile gelmez. Yaşam enerjiniz güçlüdür. Bu etrafınızdakilere de yansır. Belki de bu yüzden sizi severler.

Otoritenizi kimsenin gözüne sokmazsınız, o zaten sizinledir. Öyle bir havanız vardır ki, sizinle otorite yarışına girecek kişi kaybedeceğini hisseder ve bulaşmaz. Özellikle kadın arkadaşlarınız arasında durum böyledir. Fakat sizi yine de severler çünkü bu tavrınız nazik ve müşfik olmadığınız anlamına asla gelmez, hatta tersine. Siz, otoritenizin sorgulanmadığı, sizinle inatlaşılmadığı anlarda dünyanın en yumuşak başlı insanısınızdır.

İnsan ilişkilerinde başarılısınız. Çekingenlik sizin kitabınızda yazmaz. İnsanları seversiniz. Siz istemediğiniz sürece yalnız kalmazsınız. Sıcak, samimi ve dürüst yaklaşımınızla kalpleri fetheder, dost edinmekte hiç sıkıntı çekmezsiniz.

Cömert kalbiniz herkese karşı gösterdiğiniz peşin iyi niyetinizle açıktır. Aç görseniz yemeğinizi, çıplak görseniz üstünüzdekini verirsiniz. Verdiklerinizin maddi değerini hesaba katmazsınız. Yeter ki zorbalık, tehdit ya da mecbur bırakılma yoluyla istenmesin. Böyle bir davranışla karşılaştığınızda size ait olanı korumak için sahiden de aslan kesilirsiniz. Kolay kolay kimse size diş geçiremez. Sahip olduğunuz her neyse, onu elinizden de alamaz. Aslanın mottosu şudur: “Ben istersem veririm. Kimse benden alamaz”

Ormanın kralı nasıl aslansa, siz de kent gecelerinin cangılında kraliçesiniz. Girdiğiniz ortamda dikkat çekmek için şöyle bir salınmanız yeter. Gittiğiniz yerlerde de yalnız kalmazsınız. Yabancı bir ortam bile olsa kısa zamanda arkadaş edinir, eğlenmeye bakarsınız. Zaten çoğunlukla etrafınızdaki maiyetinizle gezersiniz.

Işıltılı giysileri, pahalı ve gösterişli takıları, gözde eğlence yerlerini seversiniz. Evden ziyade sokakta, beğenen bakışlar önünde olmak sizi mutlu eder. Yanından geçtiği vitrinlerde kendisine yan gözle bir bakış atmadan geçemeyen kadınların çoğu sizlerden oluşur.

Kendinize, giyim kuşamınıza, görüntünüze özen gösterirsiniz. Kimse bir aslanı modası geçmiş, uygunsuz ya da eski bir kıyafetle göremez, eski giysiler moda değilse tabii. Gittiği bir partide aynı kıyafeti gördüğünde eve gidip o kıyafeti parçalayan bir kadın varsa, bilin ki bir aslandır. Markaları moda eden çoğunlukla sizsiniz, üstünüzdeki her parçanın tanınmış bir markadan olmasını tercih edersiniz. Zaten paranızın büyük bölümü süse, giyime gider.

Özgürlük duygunuz gelişmiştir ve özgürlüğünüz sizden ancak tatlı söz, güler yüzle alınabilir. İşte burası da sizin kırılgan noktanızdır: Beğenilmek, mümkünse hayran olunmak. Bu uğurda yaptığınız fedakârlığın haddi hesabı yoktur, siz bunu kabul etmeseniz de. Birisi size ne kadar cömert olduğunuzu söyleyerek elinizde avucunuzda ne varsa alabilir. Ne kadar iyi olduğunuzu söyleyen insanların işlerine koşturmaktan kendi işleriniz yarım kalabilir. Ne kadar harika olduğunuzu, dünyada sizden güzeli olmadığını söyleyerek size kur yapan bir erkek kalbinizin yüzde ellisini fethetmiş demektir. İşte pek çok aslan kadını bu nedenle kendileri bile fark etmeden özgürlüğünü hayranlığa feda etmiştir. Yeter ki bu hayranlığın sahiciliğinden yüzde yüz emin olsun. Arkadaş uğruna hapse giren aslanlar tanıyoruz, Allah korusun.

Yarışmalar, müsabakalar sizin için hem eğlence hem azap kaynağıdır. Bir yarışmaya girdiğinizde (bu hangi alanda olursa olsun) kazanmak zorundasınızdır çünkü ikinci olmaya bile dayanamazsınız. Ama başarınız sonunda aldığınız övgü ve alkışlar sizin için hava kadar, su kadar gereklidir. Bu nedenle ya kesinlikle kazanırsınız ya da “Aman hiç ilgimi çekmiyor” der, kazanamayacağınızı bildiğiniz bir yarışmaya girmezsiniz.

Aynı şekilde işinizde de “bir numara” olmak zorunda hissedersiniz. Vasat bir çalışan olmak içinde barındırdığı iki sözcük nedeniyle bir aslanı üzüntüye boğabilir: Vasat olmak ve çalışan olmak. Siz çalışan değil yönetici, vasat değil en iyisi olmak istersiniz. Ve hadi itiraf edin, yaptığınız işe şöyle cafcaflı bir yöneticilik adı uydurulduktan sonra gerçekte ne iş yaptığınızın pek de önemi yoktur.

Bütün bu neşenin, ışıltının, yaşam coşkusunun arkasında hiç kimsenin tahmin edemeyeceği kadar hassassınızdır. Kimseye göstermediğiniz gözyaşlarınız genelde kırılmış egonuzdan kaynaklanır. “Bana bunu nasıl yapar? Ne hakla?” sizin gözyaşlarınıza eşlik eden cümle budur ve eğer sahiden kızmışsanız öfkenizden kimse kurtulamaz. O anda kendinizin bile tanıyamayacağı kadar kötü, hırslı ve bencil olabilirsiniz. Ta ki, sizden içtenlikle özür dilenip gönlünüz alınana dek. Bağışlama konusunda da kızgınlığınızda olduğunuz kadar cömertsinizdir.

Anılarınıza bağlılık gösterirsiniz. Birisini bir zaman sevdiyseniz sonrasında da sevmeye devam edersiniz. Sizi bir zamanlar sevmiş olan herkes sizin için kalbinizde bir köşeyi hak ediyordur. Dostluğunuzu kazanmış olanlardan kolay kolay vazgeçmezsiniz. Vefa duygunuz da gelişkindir. Size yapılmış her iyilik iki kat fazlasıyla karşılık görür.

Bir aslan kadının kendisini taşıyabilecek bir erkek ister. Bu her anlamdadır. Yani yanında ona âşık bir dişi aslan isteyen bir erkek onu kucağında, başında, yanında, arabasında, kalbinde, cüzdanında, çalışma masasının üzerinde… her yerde taşımalıdır. Siz asla ikinci planda olamazsınız. Bir erkek sizi elde etmek için size saygı göstermeli, hayatında başköşede olduğunuzu size hissettirmelidir. Ayrıca bakımlı, toplum içinde saygın ve cömert olmalıdır. Böyle bir erkeği buluğdunuz zaman onunla asla savaşmaz gül gibi geçinir gidersiniz. Kişiliğinize ve taleplerinize saygı gösteren, bunu onaylayan, size hayran bir erkek de ödülünü yanında bir aslan değil, sevimli bir kedi yavrusu bularak alır.

Velhasıl sevgili aslan, iyi ki varsınız. Hayat bir tiyatro gösterisi olsa siz başrole oynardınız.