Aklın, zekanın, algının, duygunun, kısaca tüm bilincin merkezi; bedenin orkestra şefi, maestro organ, yani beyin. 1.5 kg ağırlığında, 1.4 L haciminde, vücudun geri kalanına benzer şekilde kimyasal birleşiminin %75′ini su, geri kalanını sırasıyla yağ, protein, karbonhidrat ve tuzların oluşturduğu alelade bir organ. Tabii, yalnızca dışardan bakıldığında. Çünkü içindeki 100 milyar nöron (sinir hücresi) ve nöronların birbiriyle iletişim kurması için 100 trilyon sinaps içeren benzersiz bir doku.
İnsanlık tarihinde beyin her zaman gözde değildi. Tahtını kalpten geri alması epey bir vakit aldı, onun için geç keşfedilmiş bir süperstar diyebiliriz. Antik Mısır’da mumyalama yapılırken beyin yerinden çıkartılan ilk organdır, bir çengel vasıtasıyla. Beynin hiçbir önemi yoktur onlar için. İnsan benliğinin ve aklının kaynağı sanılan kalp ise yerinde bırakılır. Sonsuz bir hayat isteyen firavunlar, o hayata ne yazık ki beyinleri olmadan devam edecekler.
Neyse ki sonsuz hayat isteyen modern insan, çareyi doğru yerde arıyor artık. Dmitry Itskov, 32 yaşındaki Rus büyük patron, milyarder, para babası, medya sahibi Dmitry Bey! 2045 initivative diye bir proje başlattı. Nihai hedef, insanı bedeninden kurtarıp, beynini bilgisayara aktararak sonsuza kadar yaşayabilmek, Avatar filmindekine benzer biçimde. Bu fikri ilk duyduğumda, doktora araştırmam için bir nöral simülasyon yapıyordum. Yani nöronun elektriksel aktivitesini, (sinir hücreleri elektrik sinyali üreterek ve bu sinyali kimyasallarla diğer nöronlara ileterek işini görür) bilgisayarda kod yazarak taklit etmeye çalışıyordum. Bir, bin, onbin hatta yüzbin nöronda bu simulasyonu başabileceğimizi bilen biri olarak ben dahi ciddiye almadım bu fikri. Çünkü yazının başındaki gibi bizi biz yapan 100 milyar nöron ve daha fenası onun 1000 katı sinapsımızı tek tek simüle etmek için en süper mega bilgisayar ve bilgisayar ağı bile yetersizdi.
İster sadece bilimkurgu, ister zengin eğlencesi olarak adlandırın bu projeyi, Harvard, M.I.T., Berkeley gibi üniversitelerde moleküler biyoloji, nörobilim dersleri veren ve konularında çok bilen olan insanlar, bu projenin yapılabilirliği ve geleceği hakkında konferans verdiler geçtiğimiz Haziran’da. Temel soru şuydu: İnsan beynini bütünüyle bilgisayarda simüle edebilir miyiz?
Bu sorunun cevabının evet olması uman sadece Dmitry değil. IBM, beyni moleküler seviyeye kadar modellemek için Blue Brain projesini 2005′te başlattı. Projenin direktörü, İsviçre Federal Teknoloji Enstitüsü’nden Henry Markram. Projenin başardıkları: 2005, tek nöron modeli tamamlandı. Nöronların bir araya gelip oluşturdukları 6 katmanlı temel organizasyonel ünite neokortikal sütun 10,000 nöronluk bir yapıyla ilk kez 2008′de simüle edildi. Sıçan beyninin modellenmesi gelecek yıl bitecek. İnsan beyni için programın tamamlanmasında hedef 2023!
Bu başarılara kayıtsız kalmayan Avrupa Birliği, Blue Brain Projesi’nin yöneticisi Henry Markram etrafında bir araya gelen, Avupa’dan birçok üniversitenin katıldığı Human Brain Project’e tam 1 MİLYAR Euro bütçe ayırdı. Bu dev proje için, Avrupa’nın Amerikalı Human Genome Project’e cevabı diyebiliriz. İnsan genomunun şifresini Amerikalılar çözmüştü, Avrupalılar beynin silikon çiplere aktarılmasında geri kalmak istemiyorlar. Human Brain Project’in tanıtımını şu videodan da izleyebilirsiniz:
Projenin beyni tamamen çiplere aktarması için önündeki en büyük engel mevcut çip teknolojisi. 2020′de bu projeyi tamamlamak istiyorlar. Ancak, şu anki silikon teknolojisinin gelişimine bakarsak, 2020′de super bilgisayarların sahip olabileceği hafıza 200 petabyte. Bize simülasyon için gerekense yüzlerce exabyte (1 exabyte= 1milyar gigabyte). Bu problemi, simülasyon algoritmasında ve veri depolamada pragmatik yöntemlerle aşmayı planlıyorlar. Ama asıl çözüm, fiziksel sınırına yaklaştığımız silikon teknolojisini bırakıp çareyi graphene gibi başka malzemelerde aramakta. Her 18 ayda transistör sayısının iki katına çıkacağını ön gören Moore yasasının da bir limiti var.
Google mühendislik yöneticilerinden Ray Kurzweil’in öngörüsüne göre 2045′te tüm insanların beynini çiplere yüklemek mümkün olacak. Tabii bu görüşe şiddetle karşı çıkanlar da var, bunlardan biri sinirbilimle ilgilenmiş hemen herkesin adı duyduğu Miguel Nicolelis. Nicolelis, tıpkı borsa gibi beynin de asla hesaplanamayacağını düşünüyor. Bilincin tamamen dış dünyayla bağlantılı olduğunda ve tüm çipler bir araya gelse de bir makinede bilincin yeniden üretilmesinin mümkün olmadığında ısrarlı. Ona göre, bilincimizi bilgisayara yüklemek yani “mind uploading” hava civa!
Tüm bu teknik sorunların yanında aslında daha temel bir felsefi soruyla karşı karşıyayız. Bilincimizi bir makineye kopyalamayı başarsak bile o biz olur muyuz? Kopyalanan bilinç biz mi olacak yoksa bizden bağımsız bir varlık mı?