Mark Zuckerberg geçtiğimiz hafta Facebook yatırımcılarına hitap ettiğinde, iş planından çok filozofik bir arayışa benzeyen bir hedef çizdi: Facebook’un önceliği “dünyayı anlamak.”

Mark Zuckerberg geçtiğimiz hafta Facebook yatırımcılarına hitap ettiğinde, iş planından çok filozofik bir arayışa benzeyen bir hedef çizdi: Facebook’un önceliği “dünyayı anlamak.”

Bu; Zuckerberg’in “kendini keşfetme” yolculuğuna başlangıcı olmasa bile, Facebook’un bizi daha detaylı keşfetmesinde yeni bir dönem başlattı. Facebook yakın gelecekte, Zuckerberg’in odağında olan yapay zeka teknolojisi sayesinde, sosyal medyada sadece ne yaptığımızı değil ne kastettiğimizi de anlayabilecek. Kısacası, Facebook’a ne söylediğimiz artık yeterli değil. Sosyal medya artık satır aralarını da okumak istiyor. Bu Facebook kullanıcılarının ve reklam verenlerinin siteyi nasıl kullanacaklarını tamamen değiştiren bir yenilik.

Facebook’un “dünyayı anlama” görevi Google ile aralarındaki büyüyen rekabetin ve kendini sosyal arama motoru olarak yer edinme çabasının altını çiziyor. Dünya hakkında ne söylediğimizi anlama kabiliyeti sayesinde dünyaya ve yaşama ait daha fazla sorumuzu yanıtlayabilir ve tabi ki bu “yanıt aramayı” “alışveriş” olarak algılayan reklamcılar için de bulunmaz bir fırsat.

Başlangıçta Facebook anılarımızı içine attığımız devasa bir çekmece gibiydi. İçine kendimize, hayatımıza ait saklamak istediğimiz her şeyi gelişigüzel attığımız, geçmişe dönüp bakmak istediğimiz de orada olduğunu bildiğimiz fakat kimsenin düzenlemekle uğraşmadığı bir çekmece.

Fakat geçtiğimiz yıl içinde Facebook hızlı ve efektif bir şekilde bu çekmeceyi düzenlemeye başladı. Facebook’un yeni yapay zeka ekibi 1.2 trilyon yorum ve durum güncellemesini aranabilir hale getirdi. 1 trilyondan fazla sosyal bağlantımız “İstanbulda oturan arkadaşımın yalnız arkadaşları” şeklinde aramalara cevap verebilecek duruma geldi.

Zuckerberg, Çarşamba günü, bu gibi “sevimli” aramaların sadece bir başlangıç olduğunu ifade etti. İnsanların Facebook’a diledikleri her soruyu sorup cevap alabilmelerini istiyor.

Tabi ki bunun için önce bizi daha yakından ve iyi tanıması gerekiyor. Bizi, yani Facebook kullanıcılarını, bariz paylaşımlarımız (beğenilerimiz, check-inlerimiz, etiketlerimiz) yerine paylaştığımız yorumlarımız, durum güncellemelerimiz gibi daha karmaşık  gönderilerle profillemeye hazır durumda Facebook. Zuckerberg’in değindiği gibi “amacımız insanların paylaştıkları hakkında bir çıkarım yapabilmemize yardımcı olmak üzere yapay zekayı geliştirmek.”

Yapay zeka,  “doğal dil algılama” gücünü kullanarak Facebook hayatlarımızın daha derinine inebilir. “Doğal dil algılama” özelliği örneği Siri tarafından kullanılmakta; “Şemsiyeye ihtiyacım var mı?” diye sorduğunuzda hava durumu hakkında konuştuğunuzu, “Gösterimde ne var?” dediğiniz zaman sinemaları kastettiğinizi algılaması bu özellik sayesinde. Şirketin Teknoloji Baş Yetkilisi Mike Schroepfer bu yılın başında Technology Review’a söylediği gibi; Derin öğrenim, metinde bariz biçimde belirtilmeyen duygu ve anlamları algılama özelliği, Facebook’un ilgisini üzerine çekmiş durumda.

Facebook’un arama aracı şu an hala basit bir gereç. Arkadaşınızın “Simpsons” hakkındaki yorumunu, yorum içinde “Simpsons” kelimesi geçmediği sürece bulamazsınız. Ya da “İstanbulun en iyi restoranları” aramanız eğer arkadaşınız incelemesinde aynı kelimeleri kullanmadıysa o incelemeyi atlar fakat biraz doğal dil algılamasıyla Facebook üyelerinin milyarlarca gönderisini “okuyabilir” duruma gelebilir. Eğer bir kullanıcı ,“beğeni”leri konusunda eli açık değilse, gittiği konserler ve barlarda check-in yapmıyorsa Facebook o kişinin müzik ilgisini bilemez fakat doğal dil algılamasıyla yorumları ve durum güncellemelerinde bahsettiklerini anlayıp ona göre arkadaşlarınıza sizle beraber konsere gitmeyi isteyip istemediklerini sorabilir. “[Sanatçı]yı seven arkadaşlarım”  araması bu sayede “[Sanatçının Tarzı]nı seven arkadaşlar” araması haline gelip sadece bir resmi sayfayı aramak yerine daha geniş bir havuzdan sonuçlara ulaşılabilir.

Bütün bunlar bize internetin altın kuralını hatırlatıyor: Bizi daha iyi tanımak bize daha fazla satış yapmaktır.

SkyPhare şirketinin kurucusu Nick Cassimatis, “Bir şeyi “beğen”mek ona ilgi duyduğumuz anlamına gelmez. Eğer kişileri durum güncellemelerinin ne hakkında olduğunu anlayabilirseniz, o kişilerin kim olduğu hakkında modellemeler yapıp hedefe yönelik reklamcılık yapabilirsiniz.” diyor.

Zuckerberg bunu bir adım daha ileri taşıdı. Facebook’un bizim verilerimizi “Dünyada bilinebilecek her şeyin en anlaşılabilir modeli” haline getirebileceğine söz verdi.

Facebook bilinebilecek her şeyi öğrendiği zaman her sorumuz için; örneğin satın alma, meslek, hobi veya yeni şehirler keşfetme hakkında;  başvurulacak merkez olmayı arzuluyor. Birbirimizle konuşmalarımızı okuyup anlayabilmek, Facebook’a şu anda cevaplayabildiği daha kapsamlı sorgulamaları cevaplayabilme gücü veriyor. Mesela kamp için sırt çantası almak istiyorsunuz ve danışacak birine ihtiyacınız var. Şu an “Kamp yapmayı seven arkadaşlarım” araması size “kamp yapmayı” sevdiklerim  listesine ekleyen arkadaşlarınızı getiriyor. Fakat geliştirilmiş yapay zeka ile Facebook arkadaşlarınızın durum güncellemelerinde “çadır”, “orman”, “kamp alanı” gibi kelimeleri de arayarak size bu işin uzmanlarıyla ilgili daha kapsamlı bir liste sunabilecek.

“Bu daha odaklı sorgulamalar reklamcılar için bir nimet olabilir. Sorgunuzun ne olduğunu ne kadar iyi anlayabilirlerse size daha iyi reklamlarla gelebilirler” diyor Cassimatis.

Facebook’un en iddialı planı ise ses tanıma konusunda. Zuckerberg bu konuda yapacaklarını dört gözle beklediğini belirtiyor.

Bu teknoloji Facebook’u anılarımızın biriktirildiği bir çekmece olmaktan çıkarıp, günlük etkileşimlerimizi kaydeden aktif bir platforma dönüştürebilir. Zuckerberg’in ses tanıma konusuna yaptığı gönderme Andrew Bosworth’un Facebook’un reklamcılık başkan yardımcısı olduğu 2012 yılında verdiği bir röportajı akıllara getiriyor. “Facebook gelecekte telefonların mikrofununu kullanarak kullanıcının dinlediği ya da mırıldandığı şarkıları algılayıp, onlara yönelik reklamlar gösterebilir.”

Facebook’tan daha fazla bilgi isteyebileceğiz, fakat o da bizden daha fazla bilgi istiyor.