BAZEN EN BÜYÜK KORKUNUZ KORKAMAMAKTIR!
Bağımsız oyun arenasındaki hareketlilik sebebiyle korku oyunlarının nicelik anlamında yeniden şahlandığı bir dönem yaşıyoruz. Elbette mahsulün bol olduğu her daim, nitelikli ve niteliksiz ayrımını yapabilmek de hayli zorlaştığından kelli, oynanış zevki veren lezzetli oyunlara ulaşabilmek için birkaç defa duvara toslamak, ödememiz gereken bir bedel, bir ritüel haline adeta!
Dreadout, Endonezya’nın egzotik coğrafyasında kopup gelmiş bağımsız bir korku – gerilim güzellemesi. Divine Happiness adlı minör bir stüdyonun piyasaya sürdüğü oyun 25.000 dolar gibisinden oldukça düşük bir bütçeyle hayata geçirilmiş. Oyunun bütçelendirilmesinde ise indiegogo müessesesinin fon katkısı yadsınamaz elbette!
Dreadout, videoları piyasaya düştüğü ilk andan itibaren korku severleri fazlasıyla meraklandırmıştı. Hatta geçtiğimiz sene Amnesia: A Machine For Pigs, Outlast: Whistleblower ve yılın en büyük hüsranlarından biri olan Daylight ile birlikte en çok beklenen bağımsız yapımlardan biri halini almıştı! İlk etapta videolardan ve Divine Happiness’in yaratıcı ekibinin yorumlarından çıkarabildiğimiz, Fatal Frame’in mekaniğini kullanarak üzerinde ufak rötuşlar yapan bir korku oyunuyla karşı karşıya olacağımızdı!
İlk tahlilde bu tahminimizde yanılmadığımız ortada! Dreadout; Fatal Frame ile başlayan, Silent Hill, Nocturne ve Clock Tower gibisinden uzayıp gidebilecek referans noktalarına sahip bir oyun! Öyle sanıyorum ki oyunun sevilmesinin en önemli sebeplerinden biri, kendi serisinde özüne dönememiş olan Fatal Frame için, gayri resmi bir köklere dönüş oyunu niteliği taşıması. Özetle Dreadout, Fatal Frame’i sevenler ve orijinal oyunun atmosferini özleyenler için biçilmiş kaftan! Diğer yandan yılın en abartılı övgülerini toplayan oyun olduğu gerçeğini de es geçmemek gerekir!
Endonezya coğrafyasının, özellikle sinemasal mecrada korku – gerilim türüne olan hâkimiyeti, Dreadout için umut besleyen oyun severlerin dayandığı en önemli nokta kuşkusuz. Dreadout’un bu açıdan çok büyük bir eksiği olduğunu söyleyemeyiz. Bir öğretmen ve gözetimindeki 5 öğrencinin, terk edilmiş bir kasabaya ayak bastıkları ilk dakikalarda soluduğumuz o tekinsiz, boğucu havanın; oyunun atmosferini oluşturan en önemli kozlardan biri olduğunu inkâr edemeyiz neticede. Kasabanın neredeyse her köşesini didik didik ararken çizilen terk edilmişlik portresi oldukça başarılı!
Ne zaman ki ekip olarak eski bir okulun içine giriyoruz. İşte o zaman gerilim dozajı hızlı bir ivme kazanıyor! Kazanıyor kazanmasına da yaratılan bu gerilim hissi o kadar kısa vadeli sürüyor ki, ana karakterimizin içine düşeceği kâbusun taşları ince ince döşenmişken, kurulan bütün yapı aniden yerle bir oluyor. Oyunun geri kalan kısmı tamamen bu okulun içerisinde geçiyor! Alt katta devasa bir fare-insan karışımı ürkütücü bir umacının, üst katta da ne zaman nanik yapacağı belli olmayan gudubet bir hayaletin tacizine uğruyoruz durmadan! Elbette ki yegâne amacımız, ekibin kalan kısmını toparlayıp bir an önce bu lanetli okuldan tüymek!
Ne yazık ki peşimizdeki hilkat garibeleri yüzünden, bu planımız o kadar kolay işlemiyor! Karanlık koridorlarda sığındığımız tek silahımız ise, şarjı bir türlü bitmek bilmeyen akıllı telefonumuz. Fatal Frame’de fotoğraf makinesinin işlevi neyse, Dreadout’ta da akıllı telefonumuzun vazifesi o! Canımızı sıkan ucubelerden kurtulmak için art arda 3-4 defa fotoğraflarını çekebilmemiz yeterli! Fakat bu zafer oldukça kısa sürüyor çünkü düşmanlarımız sadece birkaç saniyeliğine ortadan kayboluyorlar. Bu konudaki bir diğer sıkıntı ise, birkaç saniye önce arkamızda bıraktığımız düşmanımızın birkaç adım sonra aniden önümüzde bitivermesi! Bu türden klasik zıplatma taktiklerinin sıklıkla kullanılması, oyunda işleyen korku mekaniğinin kısa sürede paslanmasını sağlıyor.
Dreadout birkaç güzel fikre sahip olmasına rağmen, başından sonuna kadar gerilim hissini diri tutabilen bir oyun değil ne yazık ki! Sağlam bir atmosfere ve oyuncuyu yerinden sıçratabilecek birkaç numaraya sahip olsa da, korku severler için çekici gelebilecek parlak bir menü sunmuyor! Algıya dayalı birkaç bulmaca dışında çoğunlukla benzer dört duvar arasını tırmaladığını, kısa süresine rağmen kendisini mikro ölçekte tekrar eden bir oyun!
Yine de bütçe faktörü göz önünde bulundurulduğunda, oldukça başarılı bir atmosfere ve bir avuç eğlenceli fikre sahip olduğunu da es geçmemek gerekir. Yine de Dreadout’un oldukça kısa süresi “acaba bir başka pazarlama stratejisi mi?” sorusunu da doğurmuyor değil. Oyun o kadar kısa ki, bir bölümü mü yoksa oyunun kendisini mi bitirdiğimizin ayrımına varamıyoruz. Divine Happiness’in, tıpkı Telltale Games ekibi gibi parçalı bir oyun evreni oluşturup oluşturmayacağı tartışmalı fakat Dreadout, birkaç şık numara dışında korku – gerilim sevenlere pek de fazla cevher vadeden bir oyun değil!