PLASTİK ÖLÜM MAKİNASI GERİ DÖNDÜ!
Ne kadar sürecek, nefesi nerede kesilecek, sonu nerede gelecek bilinmez ama özellikle korku – gerilim sinemasını pençesinin içine almış olan sözüm ona “öze dönüş” hikâyelerinin artık iyiden iyiye posası çıkmaya başlasa da; yapımcıların bu yaklaşıma dişlerini geçirmekten kolay kolay vaz geçmeyecekleri açık açık ortada! Üstelik her ne kadar eleştiri bombardımanına tutulsa da, bu yaklaşım izleyiciyi de bıktırmıyor / bıktıramıyor gibi sanki! Sanırım bunun en önemli sebeplerinden biri de, “özüne inildiği iddia edilen” karakterlerin her birinin başlı başına kallavi birer marka değeri taşıması.
İçinde bulunduğumuz son on yıla şöyle kabaca bakacak olursak, öze dönüş furyasının yukarıda da bahsettiğim gibi en çok korku-gerilim tandansına yaradığını(!) söyleyebiliriz. Bu “başlangıç” ya da “başlangıç ile doğrudan bağlantı kurmayı ihmal etmememe” temalı devam filmlerinin hem beyazperdede hem de doğrudan DVD piyasasında yapımcıların yüzünü güldürdüğü de ortada. Üstelik –her ne kadar fazlasıyla tartışmalı olsa da- Rob Zombie’nin kesip, biçip yeniden diktiği Halloween serisi dışındaki örneklerin (söz gelimi Nightmare On Elm Street, Texas Chainsaw Massacre veya Friday the 13th) doğrudan mezara sokulduğu düşünülecek olursa, baş psikopatların marka değerinden nemalanma furyasının da kabak tadı verdiği çok açık! Fakat bu durum elbette ki yapımcıların iştahını köreltmeye yetmiyor! Çünkü her koşulda bu fiyakalı psikopatların filmlerine gözü kapalı bir şekilde rağbet gösterecek sıcak bir izleyici kitlesi bulunuyor. Dolayısıyla seksenlerin ruh çağırma seanslarının bile ufak ufak istismar edilmeye başlandığı şu talihsiz günlerde, Chucky’nin de zaman kaybetmeden “öze dönüş” havuzuna balıklama atlaması işten bile sayılmıyor haliyle!
Eğer bir revizasyon söz konusuysa, Chucky’nin iyiden iyiye dağılan imajının kurtulabilmesi adına bu havuzu kulaçlaması –inanmayacaksınız ama- hem mantıklı hem de fazlasıyla gerekli. Öyle ya, 80’ler çocuklarını Child’s Play ile mest etmeyi başarmış, neresinden bakılırsa bakılsın ayrıksı bir plastik psikopattan bahsediyoruz burada! Hele ki o döneme kadar çeşitli korkularımızı büyük bir ustalıklı hortlatmış olan Stephen King’in bile bulaşmadığı bir fikri Don Mancini’nin akıl etmesi; sadece akıl etmekle kalmayıp bunu neredeyse tüm hayatına indirgemesi, psikopat plastik veledimizi orijinal kılan özelliklerin başında geliyor elbette!
Gel zaman git zaman korku-gerilim sinemasında hızla değişen trendler ve 80’lerin süperstar canavarlarının 90’lar ile birlikte neredeyse soytarıya dönüşmesi gibisinden talihsizlikler elbette ki Chucky’nin de imajını fazlasıyla zedeledi. Mancini özellikle Bride of Chucky ile birlikte, neresinden tutulursa tutulsun elde kalacak James Whale mahsulü başarısız bir Frankestein öykünmesinin ardından, 2000’li yıllarda Seed Of Chucky gibisinden gereksiz bir parodi girdabında boğularak dibe çökmüştü. Anlaşılan o ki Mancini, son kaçış yolu olarak Scream Sendromu’ndan mustarip bir kara mizaha bulaşmayı gördü. Ama ne yazık ki, kısa sürede vıcık vıcık bir hal alan 80’ler parodisine bulaşarak sırtı doğrultma hamleleri, serinin hayranlarını kandırmaya yetmedi.
FİŞİ ÇEKME VAKTİ GELDİ!
Curse of Chucky, her ne kadar bizim sinemalarımıza uğramamış olsa da, torrent alemlerine bomba gibi düştü. Kısa süre içerisinde de forum siteleri, film hakkında oldukça kalabalık ve birbirinden tutarsız yorumlarla dolup taşmaya başladı. Her ne kadar izleyicinin üzerinde hem fikir olduğu nokta “filmin kelimenin tam anlamıyla öze dönüş niteliği taşıdığı” olsa da, bu konuda öyle büyük büyük hayallere kapılmamak gerekir. Tamam projenin arkasında, Chucky’nin doğumundan bu yana yanında olan biricik babacığı Don Manchini var yine, elini yüzünü gereksiz parodi çamurundan temizlemiş, yepyeni bir Chucky var üstelik… Hem de ilk filmin çıkış noktasını da aydınlatan ortalamanın üzerinde bir hikâye var karşımızda! Yani dürüst olmak gerekirse, film hem 80’ler çocuklarına hem de Chucky severlere hitap ediyor etmesine ama bunu yaparken de yeni jenerasyon izleyiciyi neredeyse elinin tersiyle itiyor sanki… Dolayısıyla karşımıza yaklaşık 30 sene öncesine yollanmak üzere ambalajlanmış bir hediye paketi duruyor anlayacağınız.
Filmin konusuna da şöyle satır arasından bakmak gerekirse… Yürüme engelli Nica, bir gün esrarengiz bir kargo alır (kutunun içinde kimin olduğunu bilmek için kâhin olmaya gerek yok!). Kısa süre sonra da genç kızın annesi esrarengiz bir biçimde öldürülür. Annesi Sarah’nın ölümünün ardından Nica, cenaze işlemleri için yanına gelen köfte dudaklı ablası Barb, ablasının eşi Brennan, kızları Alice ve kızlarının dadısı ile yüz göz olmak zorunda kalır. Bu noktadan sonra da Chucky’nin evdeki herkesi sırayla bıçaktan geçinmeye soyunduğu bir cinayet resitaline doğru adım adım sürükleniriz.
Mancini, son Chucky filmlerinde düştüğü hatalara bu sefer düşmeyip, karakterlerinin altını hafif hafif doldursa da, karşımıza Brezilya dizilerini aratmayacak bir karakter skalası çıkarıyor. Hani en kaba tabirle Nica ile annesi Sarah arasındaki saçma sapan gerilim ya da Barb, Brennan ve çocuklarının dadısı Jill arasındaki kaydırı guppak ilişki; çok şükür ki sırılsıklam korku parodilerini aratmıyor. Fakat bütün bunlar elbette ki filmi dar ağacında sallandırmamız için yeterli değil. Her şeyden önce, Chucky fenomeninin, ilk filmden bu yana ayaklarının belki de ilk defa sağlam bir biçimde yere bastığını görüyoruz burada. Eh malumunuz artık mevzuya vakıf olan izleyici Charles Lee Ray’in, kendisini ‘neden’ oyuncak bir bebeğin bedenine soktuğuyla pek ilgilenmiyor. Bu bakımdan yönetmen Mancini, filmine hayat veren fikrin tadına yeniden bakabilmek adına birkaç fındık fıstık ilave ediyor. Bu bağlamda serinin kronolojisinden bir haber olan izleyiciye de hafiften göz kırpsa da daha çok filmin sadık hayranlarına yapıyor sürprizini. Hem kana doymayan Charles Lee Ray’in motivasyonunu ortaya döküyor hem de bütün bu katliamın neden Nica ve ailesinin başına geldiğini enine boyuna açıklıyor. Bütün bunlar olurken de 80’ler senfonisi kıvamındaki rotasını, Bride Of Chucky ile tokalaştırarak da manevra kabiliyetini sınıyor bir nevi.
Curse Of Chucky’nin nitelikleri tartışmaya fazlasıyla açık. Parıl parıl parlayan bir fikre ya da sürükleyici bir hikâyeye falan da sahip değil. Fakat sinefillere jest maiyetinde birkaç güzel hamlesi de yok değil. Diğer taraftan Chucky’i günümüzün CGI teknolojisiyle izlemek bizleri ister istemez plastik psikopatımıza yabancılaştırıyor. Yine de her halükarda göz okşayan bir görsel işçiliğe ve serinin hayranlarının yüzünü kara çıkartmamak için başarılı bir biçimde orasına burasına yerleştirilmiş sürprizlere sahip. Eh! Yavaş yavaş başarılı örnekleri çoğalmaya başlayan korku-gerilim sineması adına bir zafer diyemeyiz belki ama özlediğimiz bir dostumuz için yapılabilecek küçük bir ziyaret olarak değerlendirebiliriz pekala. Özellikle ‘after scene’ mevzusunun, filmin pek çok çürüğünü çarığını başarılı bir biçimde makyajladığını da söylemeden geçmek olmaz!
Yönetmen: Don Mancini
Senaryo: Don Mancini
Yapım: 2013, ABD, 97 dakika
Imdb Puanı: 5.6/10
Oyuncular: Chantal Quesnelle, Fiona Dourif, Jordan Gavaris, Danielle Bisutti, A Martinez, Maitland McConnell, Brennan Elliott, Summer H. Howell, Brad Dourif