Eski solgun fotoğraflar, dia makinesinden gösterilirmiş gibi çıkan tık sesleri eşliğinde müziksiz sunulurlar. Arada oyuncular ve jenerik bilgileri. Kısa, keskin geçişler. Fotoğrafların Bonnie ve Clyde adlı kişilere ait olduğu anlaşılır sonra, iki gazete küpüründen alınma resimli kısa haber görüntüleriyle, ardı ardına Bonnie ve Clyde'ın yaşamlarından minik bir kesit verilir.
Bu ikilinin seri cinayetleri üzerine bir film izleyeceğinin bilincinde olan seyircinin ilk ayırdına vardığı durum netleşir: demek olaylara neden olan geçmiş ya da suç hafifletici nedenlerden söz edilmeyecektir filmde. Ayrıca daha baştan, yönetmenin kendine güveni, zaten konuyu bilerek gelen seyircisine bu bilgileri hemencecik vermesiyle belli olur ve filmin daha başında, ilerleyen bölümlerin ilginç olaylara gebe olacağının da müjdesini içerir.
"Özgeçmişlerden" de anlaşılacağı üzere yine bir "masum ve temiz", hayatın içinden beyaz bir kız söz konusudur ve aslında şirket ortağı bir babadan olma ama suç işlemeye eğilimli, sabıkaları henüz adam öldürme noktasında olmayan bir erkek vardır. Ama yıl 1967'dir, Badlands de, Katil Doğanlar da çevrilmemiştir.
Sinemanın donuk ve ruhsuz kadını Faye Dunaway, Bonnie görüntüsünde, jeneriğin hemen sonrasında, kadın istismarına bulaşmayan çekim açılarıyla, çırılçıplak vücudunun güzel hatlarını veren sahnede gergin ve sıkıntılı bir taşralı genç kadını oynarken, döneminin seyircisi ne hissetmiştir bilmem ama günümüz insanının pozitif önyargıyla daha başlangıç sahnesinden bu ilah kadını izlerken hayranlık duyduğunu söyleyebilirim.
Yatakodasında, kendi halindeki taşra yaşamından sıkılan kız, Clyde'ı (Warren Beatty) görüp aşağıya indiğinde –ki babasının arabasını çalma niyetiyle suçlamaktadır adamcağızı– kendi boş yaşamına karşıt gelen karizmatik, yakışıklı, çapkın edalı ve iyi giyimli erkek temasının kasabaya doğru yürüyüş teklifine karşı koymaz ve tanışma süreci başlar. Bu tanışma süreci Badlands'deki tanışmayla neredeyse bütünüyle örtüşür. Bonnie'nin döneme özgü şımarık, abartılı oyunu her ne kadar çocukluğumuzdaki Belgin Doruk, Türkan Şoray tiplemelerini çağrıştırsa da filmin konusunun öyle gitmeyeceğinin bilincinde sıyrılıveririz hemen bu duygudan.
Clyde "içeriden" yeni çıkmıştır. Suçunu silahlı soygun olarak söylediğinde Bonnie, tıpkı yapması gerektiği gibi adamdan uzaklaşır görünmekle birlikte, gittikçe artan merak ve buna bağlı olan ilgisine eşlik eden hoşnut görüntüsü, bu işin nereye varacağını bilen seyirciyi bile hafiften meraklandırmadan etmez. Bonnie, bu merakının eşliğinde, Clyde'ı sürekli yalan söylediği ya da attığı şeklinde kışkırtarak daha fazla bilgi alma yoluna gider ve seyirciyi filmin konusuna giriş bölümüne doludizgün sokar. Clyde'a düşen de ister istemez, onca yılını içerde geçmiş bir erkek olarak kendini ispatlamaktır.
Bu amaçla belinden çıkardığı tabancasını Bonnie'ye gösterir. Tabancanın, Clyde'ın bel hizasındaki fallus görüntüsüne, Bonnie eliyle uzanarak karşılık verir. Bonnie'nin tabancanın ucunu parmaklarıyla okşayışı, 1967 yılı için son derece cüretkar olmakla birlikte günümüzde bile çağrıştırdığı imgelemle hala etkisini koruyan bir plan olarak belirmektedir.
"O silahı kullanacak yürek yoktur sende!"
Bonnie'nin bu lafı üzerine hemen karşılarındaki dükkana giren Clyde, içerden bir tomar parayla çıkar, üstüne bir el de ateş eder, yoldan buldukları bir arabayı kaşla göz arasında çalıştırır, arabada bu kargaşa içerisinde tanışma faslını da atlatan çift, duvardaki Roosevelt'in propaganda afişlerinin önünden geçip kaçışlarına başlarlar.
Badlands'deki kendini çirkin gören ve karşı cinsin ilgisizliğine maruz kalmış Holly tiplemesi yerine, burada güzel ve dişi bir genç kadının kasabadaki sıkışmışlığı ön plandadır. Dönemin aydınlanma sürecinde gelişen akımlarla, sıradan olan, herkese uydurulmaya çalışan resmi yaşam biçimine karşı çıkış, taşralı ya da varoşlarda yaşayan insanların, cinsiyetlerinden bağımsız olarak kendilerine sunulan yaşam biçimlerinden çıkma –bir anlamda zincirlerini kırma– isteği 68 yılıyla adlandırılarak tarihleşen kuşağın önemli çıkış noktalarından birini oluşturmuştur. Filmdeki Bonnie karakterinin temelinde yatan ana olgu da budur. Bu olgu, mola verdikleri bir kafede, Clyde, Bonnie'nin yaşamını tahmin edermişçesine anlatırken, Bonnie önce nasıl olup da bir yabancının kendi yaşantısını bu kadar detayıyla bildiğine şaşırdıktan sonra, aslında bunun her taşralı kızın yaşadığı sıradan bir yaşam biçimi olduğunu, yaşamında kendine özgü hiçbir şeyin olmadığının ayırdına varır.
Badlads'de Kit, saflığından kaynaklı çocuksu dürüstlüğüyle kendini ortaya koyarken, Katil Doğanlar'daki Mickey, nereden geldiği belli olmayan bir felsefi derinlikle ortaya çıkan keskin zekasıyla var olmuştu filmlerindeki seri katil karakterlerinin içerisinde. Buradaysa Clyde, 68 kuşağının öncülüğünü yapan ilk gözlemlerin, patlamayı oluşturacak en alttakilere özgü tanımlamaların didaktik bir söylevini yapar Bonnie'ye ve seyircisine. Bunları konuştukları kafede, Bonnie'nin taşralı, kulak kenarındaki kıvrık favorisi de halledildikten sonra, kafenin önünde araba değiştirilip, yola devam edilir.
Geceyi, bir bankanın el koyduğu arazideki evde geçirdiklerini, sabah Bonnie'nin yabancı bir yerde uyanışıyla anlarız. İlerleyen bölümlerde sözü edilecek olan Penn'in riskli sahne-plan atlayışlarına ilk keskin örneklerden biridir bu sahne. Clyde'ın sabah sabah ateş talimi yaptığı –yada Bonnie'ye hava attığı– şişelerin üzerinde durduğu çitte görülen "Midlothian Yurttaşlar Bankası, Özel Mülkiyet, izinsiz girenler hakkında dava açılacaktır" tabelası, filmin, zamanına göre ileri düzeydeki düzen eleştirilerinin devamı niteliğindedir. Evin eski sahibi olan ailenin gelip ikiliyi ateş ederken görmesiyle gerginleşen konu, yine, sermayeye başkaldırı niteliğindeki sahne ile sakinleşir. Banka borcu için ipotek edilen evlerine el konan aile, düzene olan kızgınlıklarına koşut, Bonnie ve Clyde'ın eylemlerine, yine onların silahlarıyla eski evlerinin pencerelerine ateş ederek katılırlar. Bu ateş etmelere ailenin zenci uşağının da katılması, yine dönemin ırkçılık karşıtı keskin taraflılığının bir göstergesi olarak belirir bu sahnede.
Neden beni öldürmek istedi ki? Yalnızca yiyecek almaya çalışıyordum. Ona karşı değildim!"
İflas etmiş bir bankayı soyma girişimi ve başarısız bir bakkal soygunundan canını kıl payı kurtaran Clyde'ın, kaçarlarken arabada söylediği bu sözler, filmin geneline yayılan aynı ruha uygundur. Bankadan para çıkmamış bir anlamda ortada kalmışlardır. Bakkal dükkanını soymaya girdiğinde ise amacı karınlarını doyuracak ıvır zıvır almaktır. Bakkal motifi bu sahnede çok da kötü ve düzen yandaşı olarak verilmez ama soygun sırasında arkadan saldıran irikıyım bir kasabın, bu eyleminin yarattığı kargaşa sırasında dükkana verilen zarar, Clyde'ın büyükçe bir kese kağıdına alıp gideceği yiyeceklerden çok daha fazladır. Eline geçen fırsatla, aslında kavga sırasında adamı öldürebilecekken buna yeltenmeyen Clyde'ın adam öldürmekten özellikle kaçındığını da bir çırpıda anlayıveririz. Burada işlenen bir diğer olgu da kendi halinde bir kasap olan adama karşı öldürme duygusunun ortaya çıkmayışıdır.
Bonnie'nin de soygunlara katılması için arabayı kullanacak üçüncü bir kişiye gerek vardır. Bu, bir araba tamircisindeki saf çocuk olacaktır. Çocuk ekibe katılır ancak başarılı bir banka soygunundan sonra, yaptığı bir hata sonucunda, Clyde, bir adam öldürür. Artık cinayetten aranacak duruma gelmişlerdir. Bonnie'yi bu durumdan ayırmak, onu eve göndermek isteği gibi her devirde işe yarayacak bir ahlak olgusunu seyircisine veren Arthur Penn, Bonnie'nin bunu geri çevirmesini de seyircisine göstererek suç ortaklığını uygun bir yargı sürecinde karara bağlar.
Bu tema, Badlands'de Holly için belli belirsiz ve flu bir tonda verilirken, Katil Doğanlar'da Mallory'ye şehvetli ve isterik suçortaklığıyla cinayetlere eşlik etme rolü biçilmişti. Katil Doğanlar'da olanların aksine, bu filmde ve Badlands'de kadına cinayet işleme eylemi verilmemiştir. Cinayet, ne olursa olsun maskulen doğanın eylemi olarak bırakılmıştır.
İlginç bir konu gelişimi olarak, Clyde ve ağabeyini (Gene Hackman) bir araya getirir film. Yine atlanan bir çok sahnenin varlığı hissedilir. Nasıl haberleştiler, nerede buluştular, ne kadar süre geçti gibi soruların karşılığı yoktur. Penn, doğrudan ikilinin kaldığı bir eve Clyde'ın ağabeyi ve yengesini bir arabayla getiriverir. Bu arada filmin dramaturjisi, ağabey ve kardeşin çok benzer kişilikler olduğunu net bir şekilde aktarırken, Bonnie'ye taban tabana karşıt, sorunlu, mızmız, kaprisli ve sürekli gergin bir yenge karakterini de konuya dahil edip Bonnie'nin kişiliği daha da ön plana çıkarır.
Şimdiye dek örnekleri verildiği şekilde, konu anlatımında önemli atlamalar yapan Penn, döneminde yeni yeni denenmekte olan, oldukça yenilikçi denebilecek bir anlatım yolu seçmiştir. Mekanlara giriş, yolda gidiş, akşamın nasıl geçtiği, sabah nasıl kalktıkları gibi gereksiz detayları atan Penn, sahne aralarının seyircisinin kafasında tasarlanması yolunu seçmiştir. Günümüzde artık bütün filmlerde kullanılan ana sinematografik kurallardan biri olan bu yöntemin ilk örneklerinden olduğu açıktır. Film süresince ara ara çok keskin geçişlerle seyircinin kafası karışmakta ama bir mekana nasıl geldikleri, o mekanın neresi olduğu, aynı gün ya da birkaç gün sonrasına geçildiği gibi kısa süreli de olsa oluşan tereddütler, yine de filmin akıcılığı içerisinde toparlanıp sonra düşünürüz modunda yok olmaktadır.
Uzun metrajın her sahne ya da sekansı teorik anlamda birer kısa film olarak düşünülebilir. Ancak bu durum, yönetmenin seçtiği anlatım biçimi ve kurgulama yöntemine göre değişiklik gösterebilir ve her sahne, konu gelişimi ve finaliyle kesin çizgilerle ayrılmış bir kısa film özelliği göstermeyebilir. Ama yol filmleri, her zaman için kısa filmlerden oluşmuş bir uzun metraj havasında ilerler. Yolculuk süresince yaşanan her olay –tamam filmin ana konusunun süreğenliği içerisinde birbirine bağlıdır ama– başı, gelişme süreci ve finaliyle birer kısa film tadındadır. Biraz zorlarsak senaryoda ufak tefek değişikliklerle her birinin ayrı ayrı çekilip gösterime sunulması olasıdır. Yol filmlerinin, insanın içindeki, yolculuk etme, özgürleşme, alıp başını gitme gibi asla yok olmayacak dürtülerini tatmin ettiği açıktır. Ama tabi burada, dünya sineması içinde de bu şablona uymayan ve olayı tam tersinden işleyip de seyircisine bu duyguları değil, insanın içine düştüğü kıskacı anlatan Yılmaz Güney'in Yol filmi burada sözü edilmeden geçilmeyecek bir örnektir.
Bu bağlamda Bonnie ve Clyde, yarı gangster, yarı kovboy filmleri –Beatty'nin çift elle tabanca kullanışı, ateş ettikten sonra namlusuna üflenen silahlar, fonda Country müziği– havasında ilerlerken, Badlands'de de çokça kullanılan, dönemin arabalarının yol, tarla, dağ, tepe dinlemeden heryerde yol alışları gibi gereksiz bir gözlemi de bu yazının içeriğine sokup filme devam edelim.
İki kardeşin birlikte katıldığı, yengenin arabada bırakıldığı, Bonnie'nin de bilfiil rol aldığı başka bir banka soygunundan kaçarlarken sahne aralarına konan röportaj planları, olayın ve çetenin yıldızlaşma sürecinin anlatımına başlangıç oluşturur. O ana dek yalnızca her yerde aranan suçlularken, artık birer yıldız olmaya başlamışlardır ve insanlar, haklarında röportaj yapılsın diyecek denli meraklanmaktadırlar. İkili ile karşılaşmış bir polis memuru, başına gelenleri önemli şeyler söyleyen bir yurttaş ifadesiyle gazetecilere anlatırken, fotoğrafının çekileceğini anladığında kravatını düzeltir ve gülümseyerek poz verir. Yoksul bir çiftçi, çetenin banka soygunu sırasında, yatırmak üzere olduğu parasını çalmayıp da ona geri veren Clyde'a gönderme yaparak, onlar ölürse cenazelerine sürüyle çiçek göndereceğini söylemektedir. Bir başka polis memuru, yüzünde gururlu bir gülümsemeyle duvardaki kurşun deliğini parmağıyla göstererek resimler çektirmektedir gazetecilere.
Araya konan aile sekansında, Bonnie'nin annesini görme isteğini yerine getiren Clyde'ın, filmin başından beridir aşka olan uzaklığından geri dönüşünü ve aynı zamanda durumun ağırlığını kaldıramayan Bonnie'nin de pembe hayallerden uzaklaşmaya başlar gibi oluşunu hissederiz. Filmin burasında, hafiften aşkyoğun bir tempo düşüklüğüne dalan Penn, aslında filmin vurdukırdılı, soygunlu, kaçış-kovalamacalı temposunun paralelinde karakterlerinin içinde yaşananları anlatma sayfalarını açar.
Penn, filminde tümüyle doğrusal kurgu yöntemini kullanmıştır. Olaylar ve kişileri eşzamanlı paralel kurguyla anlatmak yerine doğrusal kurgu içerisinde sırasıyla, arka arkaya getirerek, yeri geldiğinde eğlenen, yeri geldiğinde de içsel yapılarının çeliştiği, çakıştığı kişiliklerini anlatma yolunu seçmiştir. Aslında paralel kurguda verilmesi daha kolay olacak bu iç-dış olay anlatımını bu şekilde verirken de oldukça başarılıdır Penn. Filmin temposunu düşüreceği noktayı aşka ayarlayıp Bonnie ve Clyde yakınlaşmasını, tempoyu daha da aşağı çekip aile buluşmasını, biraz yukarı kaldırıp Bonnie-yenge çatışmasını sırayla ve birbirinden bağımsız sahnelerde bir bir anlatır. Bugün bile filmdeki tempo değişikliği tam çözülememiş ciddi bir sinemasal sorunken, 1967 yılında çevrilen bir filmde bu denli keskin kullanımı övgüyü bırakın şaşılacak ve hayranlık uyandıracak noktadadır.
Penn, anlatacağını anlatıp seyircisine kısa bir aile bağları, sevgi, aşk, romantizm, kıskançlık molası verdirdikten sonra filmin doruk tempolarından olan, üst üste iki kıstırılma sahnesine geçiş yapar. Bu sahneler, yengenin vurulmasına ve yakalanmasına, ağabeyin de ölümüne neden olacak ve seyirci yanlarında tamirci çocuk da olsa Bonnie ve Clyde ile yine yalnız kalacaklarıdır. Konuya sonradan girip buraya kadar filme geniş bir soluk kazandıran Gene Hackman, usta işi, doğal ve ana karakterlere destek oyunculuğu ile yengeyi oynayan Estelle Parsons da (bu filmle en iyi yardımcı kadın oyuncu Oskar'ını almış) abartılı ve karikatürize edilmiş zayıf karakterli, erkeğinin peşinden ayrılmayan, taşra dertleri içinde cebelleşen kadın rolünde başlıbaşına ayakta duran ve film içinde uç noktada sivrilse bile kendini konuya yediren oyunculuğuyla filmin unutulmaz ağır toplarındandırlar.
Yolda karşılaştıkları bir konar göçer guruptan su ve yiyecek isteyen genç tamirci, arabanın arka koltuğunda yaralı Bonnie ve Clyde'a suyu içirirken insanlar toplanır, sevgiyle ikisine yaklaşırlar, yaşlı bir adam gerçek olup olmadıklarını anlamak için eliyle dokunur, bir kadın onlara yemek verir, bir adam battaniye… Burada ikisine duyulan ilgi, medyanın ve polis teşkilatının daha önce yaptığı gibi yıldızlaştırılmış kişilere duyulan ilgiden ve kendilerine çıkarılan paydan çok, zenginden çalıp, düzen uzantısı olan polislerle çatışan birer alt sınıf halk kahramanı görüntüsündedir ve burada kendilerine gösterilen ilgide sevgi ile birlikte, bu tarz bir saygınlık da hissedilir. Son derece basit görüntü ve minik diyaloglarla doğrudan görsel etkiye bağlı anlatımın verildiği bu sahne gerçekten filmin en etkileyici sahnelerindendir. Yine tempo bu sahneye denk gelecek şekilde düşürülmüş ve soygunlar, kıstırılmalar, kaçışlar sırasında paralel kurguyla verilebilecek bu halk sevgisi, sırasını bekleyip bu sahnede seyirci ile buluşmuştur. Filmin neredeyse sonuna yakın bu sahnede verilen bu duyguyu hemen alıp filmin geneline yayarsınız kafanızda.
Artık kaçacak yer, gidecek yol kalmamıştır ve tuhaf bir biçimde şimdiye dek akıl edemediğimize şaşırdığımız bir seçenekle filmine devam eder Penn: Tamirci gencin babası! Filme katıldığından beri yan rolünü büyük bir başarıyla oynayan ve konudaki geri plandalığını rolüyle veren dolayısı ile film boyunca etkisini hemen hemen hiç hissetmediğimiz ve gariban bir tamirci çocuk olarak algıladığımız, adı bile hiç söylenmemiş, söylendiğinde de yalnızca başharfleriyle verilecek denli silik C.W. Moss rolüyle Michael J. Pollard, filmde rolü gereği kendini aşağıya çektikçe yücelen oyunculuğuyla birçok ödüle aday olduysa da bir tanesini almış ve turnayı gözünden vurmuştur: Bafta, umut veren genç oyuncu.
C. W.'nin baba evinde bakıma alınan ve iyileşen filme de adını veren çiftimizi, filmin başlarında esir alıp birlikte fotoğraf çektirdikleri ve gazetelere gönderip rezil ettikleri bir korucu takip etmektedir. Ancak bu takipte, suçlunun yakalanması düşüncesi değil, küçük düşürülen bir emniyet mensubunun içini kemiren intikam duygusu hakimdir. Badlands'de neredeyse hiç işlenmeyen, Katil Doğanlar'da da medyadik olarak verilen kanun adamı motifleri, Bonnie ve Clyde'da aslında işini yapan, sıradan kişilikler olarak filmde yer almakta ama yine de kapitalist düzen eleştirisine paralel, bankalara özdeş simgesel öğeler olarak kullanılmıştır. Ancak korucu Frank Hammer, filmin sonuna doğru intikam duygusunun etkisinde yasalardan ve resmi düzenden ayrı bir motif olarak Bonnie ve Clyde'ın karşısına konur. Konu, düzen ile karşıt karakter olan suçlu arasındaki kovalamaca ya da savaşım olmaktan çıkıp, düzen yanlısı olsun olmasın iki insanca dürtünün dengesine doğru yol almaya başlar.
Bonnie ve Clyde iyileşmişlerdir. Bir arabada Bonnie'nin kendilerini ama daha çok da Clyde'ı anlatan şirini okumasıyla başlayan sahne, devamında şiirin basıldığı gazeteyi okumasıyla devam eder. Medya için kaçınılmaz bir fırsattır bu şiir ve ellerine ulaşır ulaşmaz basmışlardır.
"Benim hikayemi anlatmışsın tümüyle! Beni hatırlayacakları biri yaptın!"
Badlands'deki Kit'in, Katil Doğanlar'daki Mickey ve Mallory'nin özlemleri, Bonnie ve Clyde'da da değişmez halini yıllar öncesinden duyurur bu laflarla. Film olsun, gerçek yaşamda olsun suç işleme olgusu her ne denli insanın içinden gelen doğal bir dürtü olsa da sonuçta hepimizin içinde var olan tanınma güdüsüyle bütünleşir ki, gerekçesi ne olursa olsun, yasal ya da yasadışı seçilen bütün yolların sonunda ulaşmak istenilen nokta, kafamızda toplumsal bir varlık olarak canlandırdığımız insanın içindeki doymak bilmez üstün olma güdüsüdür. Buna ne yolla, hangi seçeneklerle ulaşacağı önemli değildir. Herkesin, diğerlerinden her ne şekilde olursa olsun üstüne gelme isteğini oluşturan bu evrimsel dürtü, eşitlik, kardeşlik, toplumsal barış içinde yaşama düşüncelerini hiçbir zaman gerçekleşmeyecek romantik bir ütopya konumuna getirir.
Filmin ana konularından olan ama film boyunca üstünkörü hatta zaman zaman üstü kapalı geçiştirilen, zaman zaman da eksikliği çok belirgin olarak verilen "güven" duygusunun finaldeki üst sınırlarda işlenişi de filmin bunca yıldan sonra hala neden bu denli beğeni toplayarak izlendiğinin yalnızca ufacık bir parçasını oluşturur.
Başarılı takip sahneleri, yerinde ve dozunda gerilim, gerilime paralel şirin-sevimli-komik duygusal dengeleri ile Bonnie ve Clyde, döneminin ilerisinde bir Hollywood çalışması olarak sivrilmektedir. Klişelerin yerinde kullanımı, seyircisini de düşünmesi, vurulunca kanlar fışkırmayan, altı metre havaya fırlamayan bedenler, kapitalist düzene eleştirel bakış, düzen kişilerini karikatürleştirme, çiftçinin, çalışanın yanında duruş, bankadaki yoksul çiftçinin parasını almayış, yolda yanlarına aldıkları çiftle eğlenirlerken adamın cenaze levazımatçısı olduğunu öğrenince Bonnie'nin ikisini dağ başında bırakması gibi daha birçok satıraraları, filme ve yönetmene bugün için bile net bir saygınlık oluşturmaktadır.