Her gün, 5 vakit, insanlarla dolup taşan camilerin gerçekte öyle müdavimleri vardır ki, bir an bile yalnız bıraksalar, döndüklerinde yerinde

Her gün, 5 vakit, insanlarla dolup taşan camilerin gerçekte öyle müdavimleri vardır ki, bir an bile yalnız bıraksalar, döndüklerinde yerinde bulamayacaklarmışçasına sahiplenirler mekanlarını. Kuşlardan bahsediyorum, özellikle de güvercinler. Camilerin, kimseye zararı olmayan bu sakinleri, insanlarla gayet uyum içinde yaşarlar. Çocuklar, onlara yem atmaktan, peşlerinden koşmaktan büyük keyif duyarlar. Sadece çocuklar değil, genç, yaşlı herkes için bir eğlence kaynağıdır bu şirin mahluklar. Bunun en güzel örneği de şüphesiz Eminönü’ndeki Yeni Cami’dir. Caminin kubbesinde, minaresinde, pencerelerinde, merdivenlerinde, avlusunda… her yerdedir kuşlar. Bir tarafta yem satanlar, bir tarafta kuşları besleyenler, koşuşturan çocuklar, uçuşan kuşlar…

Görüldüğü gibi kuşların keyfi pek bir yerinde. Peki ya camiler? Onlar için aynı mutluluğun söz konusu olduğunu söylemek bence biraz zor. Hatta şikayetçi olduklarını bile söylesem yersiz olmaz. Haksız da sayılmazlar hani. Bu şirin yaratıkların temizlik konusunda pek de titiz olmadıkları ortada. Sanıyorum, biri hariç bu tüm camilerin muzdarip olduğu bir dert. Bu yegane cami ise Üsküdar’daki Şemsi Paşa Camii. Kuşların uğramadığı tek cami. Hal böyle olunca kuşların pislemesinden de yakasını kurtarmış oluyor. Kuşlar öylesine uzak duruyorlar ki cami, halk arasında Kuşkonmaz Camii diye anılıyor. Peki ama neden? Kuşların bu camiyle ne alıp veremediği var? İşte Kuşkonmaz Camii hikayesi burada başlıyor.

Rivayet olunur ki; III. Murat’ın sadrazamı Sokullu Mehmed Paşa bir cami yaptırır. Tabi kuşlar bu camiyi de tüm diğerleri gibi yalnız bırakmazlar ve haliyle de pislerler. Şemsi Paşa da bunu alay konusu edip: “Sokullu, yaptırdığın camiye kuşlar pislermiş.” diyerek Sokullu’ya sataşır. Sokullu ise tüm ağırbaşlılığıyla: “Allah’ın yarattığı mahluk işte, açıkta olan her yere pislemesi mümkündür” der. Şemsi Paşa’nın bu alaycı tavrının altında siyasi çekişmeler yer almaktadır aslında.

“Şemsi Paşa, Sokullunun sadrazamlığında, II. vezir olarak görev yapmaktaydı. Bu sırada III. vezir olan Piyale Paşa, padişahın kız kardeşiyle evlenince, II. vezirliğe yükseltildi. Tabi Şemsi Paşa da III. vezirliğe düşürüldü. Bu durum üzerine Sokullu Mehmed Paşa ile tartışmaya tutuşan Şemsi Paşa, yine Sokullu tarafından bu görevden alındı. Şemsi Paşa şanslıydı. Bir zaman sonra Sokullu Paşa, çevresindekilerin (Şemsi Paşa’ya yakın kişiler) ısrarı ve ricası ile Şemsi Paşa’yı tekrar göreve aldı. Ardından Piyale Paşa’nın vefatı ve Sokullu’nun suikaste kurban gitmesiyle birlikte Şemsi Paşa sadrazam oldu.”

Gün gelir, Şemsi Paşa da bir cami yaptırmak ister, ister ya o zaman da Sokullu’ya söyledikleri gelir aklına. Düşünür, düşünür… Sonunda çareyi bir tek kişide bulacağını anlar ve Mimar Sinan‘a gider. Durumu anlatır ve “Senden öyle bir yere cami yapmanı istiyorum ki üstüne kuşlar pislemesin” der. Sinan bir müddet düşündükten sonra, bunun mümkün olduğunu söyler ve işe koyulur. Gerçekten de camiyi öyle bir yere yapar ki, kuşların konması bir yana etafında uçmaları bile çok zordur. Zira camiyi Karadeniz’den ve Marmara’dan esen rüzgarların kesiştiği bir noktaya inşa etmiştir Mimar Sinan. Böylece ters rüzgarlar kuşların camiye konmasına engel olur. Caminin minaresini ise rüzgara göre özel konumlandırmıştır. Rüzgarlar dövdükçe, minareden çıkan uğultular kuşları kaçırmaya yarar.

İşte bu sebepten Üsküdar’daki caminin adı aslında Şemsi Ahmet Paşa olmasına rağmen halk arasında Kuşkonmaz Camii olarak bilinir. Eğer Kuşkonmaz Camii’ne gelirseniz siz de burda oluşan ters rüzgarı ve dalgaların şiddetini kolayca fark edebilirsiniz. Mimar Sinan’ın eşsiz eserlerinden biri olan cami aynı zamanda Şemsi Paşa’nın da ebedi istirahatgahıdır.