"Uyuyordum
Düşümde yaşamın neşe olduğunu görüyordum.
Uyandım ve yaşamın hizmet olduğunu gördüm
Ve gördüm ki hizmet neşeymiş."
Bahe Dede'nin manastırla bütünleşen hayat hikâyesinden ve kişiliğinden bahsetmesem, ona karşı büyük bir vefasızlık yaptığımı hissedecektim. Onun gibi masum ve samimi insanları tanımak o kadar zor ki.
Bahe Dede'yi, Haydar Demirtaş'ın çektiği "Misafir" adlı belgesel ile tanıma fırsatı bulmuştum. Keşke vefat etmeden önce Mardin'deki Deyrulzarafan Manastırı'na giderek, onunla sohbet etme fırsatım olsaydı. Diğer misafirleri karşıladığı gibi beni de ilk karşılayan Bahe Dede olurdu, sohbetiyle ve masumluğuyla hayatımdaki en özel insanlardan birisi olarak kalbimdeki yerini alırdı.
Onunla tanışma fırsatım olmasa bile, Zekiye Dayar'ın " Bahe ve Manastır" adlı yazısını okuyarak onun kişiliği hakkında çok şey öğrendim.1
Yazısında Bahe Dede'den şöyle bahsetmişti:
"Yıllardır manastırı ziyaret eden herkesi kapıda karşılayan ilk o oldu. Manastırın kapısı otomatik olarak kontrol edilirken bile Bahe yine de kapıda manastırın bekçiliğini yapmaktan ve gelenleri karşılamaktan vazgeçmedi. Manastıra adım attığınızda hep o mağrur tavrıyla karşılar sizi. Hatırını sormanız onun için en güzel hediyedir. Onunla sohbet etmekse başlı başına eğlencedir."
Bahe Dede manastırda annesini bekleyerek koskocaman bir ömür geçirmişti. 1920'li yıllarda Suriye'ye gitmek zorunda kalan annesini, o çocuksu kalbinin heyecanı ile her gün beklemişti. 6 yaşından bugüne kadar hem manastıra hizmet etmiş hem de manastırın koruyucu kimliğine sığınmıştı. Zaman içinde masumluğuyla herkes tarafından sevilen ve hiçbir zaman unutulmayacak birisi olmuştu.
Bahe Dede'yi ölümsüzleştiren yapıt ise " Misafir" adlı belgesel film olmuştu. Diğer dillerdeki isimleriyle, The Guest, Mêvan, Orho.
Belgesel film, Cannes Film Festivali'nde, Diyarbakır'da düzenlenen Uluslararası Filmamed Belgesel Film Festivali'nde, Documanterist Uluslararası Belgesel Film Günleri'nde ve Uluslararası Della Lessinia Film Festivali'nde gösterilmişti. 8. Boston Belgesel ve Kısa Film Yarışması'nda "En İyi Belgesel" ödülüne layık görülmüştü. Bahe Dede'nin hikâyesi Mardin'den tüm dünyaya yayılmıştı. Oysaki filmin yönetmeni ve yapımcısı Haydar Demirtaş okuldan atılma noktasına gelerek, hocaları Demirtaş'a böyle bir belgeselin olmayacağını belirtmişlerdi. Ancak belgesel film, Bahe Dede'nin hayatıyla bütünleşerek tüm sıcaklığını ve samimiyetini izleyicilere geçirmişti.
Bizim yıllardır başaramadığımızı Bahe Dede başarmıştı: " Farklı dilleri ve kültürleri hayat hikâyesi ile bir araya getirmişti." Belgeselde Bahe'nin annesine duyduğu özlem, Türkçe, Kürtçe, Arapça ve Süryanice anlatılmıştı. Müslümanlık, Hıristiyanlık, Süryanilik gibi pek çok farklı dini ve kültürü barındıran Mezopotamya coğrafyasının bu eşsiz kenti Mardin'in yapısını yansıtıyordu.
Senin de söylediğin gibi " Misafiriz bu dünyada" .Peki, neden insanlar hala ideolojik, etnik ya da dinsel farklılıklardan dolayı birbirlerine zarar veriyorlar? Farklılıkları içselleştirerek ortak bir anlaşma dili bulamıyoruz, Bahe Dede?
İyi yolculuklar Bahe Dede, gittiğin yerde annenle karşılaşman dileğiyle.