Adına süs eşyası dense de, gün içinde bir kez bile bakmadığımız biblolar ve vazolar salonumuzda neden yer işgal eder?
Ev sıcak olsa bile, misafir geldiğinde neden terlik sunulur?
Yerler ısı iletkenliği az ve güzel görünen lamine parkeyken, üstüne neden halı koyarız?
Gömleğin içine atlet giyersek gerçekten de daha mı az hasta oluruz?
Yüzlerce çalışanı olan iş yerlerinde, her Allah’ın günü kutlanan doğum günleri, pastacılar dışında kimin umrundadır? Bir Yahudi arkadaşımın dediği gibi, “doğum günlerini hiç sevemedim, çünkü bana bir sene daha yaşlandığımı hatırlatıyor.”
Sahi, ‘sene’ nedir? Dünya’nın, Güneş etrafında bir tur dönmesi… Çevremde kimse Güneş’e tapmıyor ama nedense her yılbaşında insanlar, “Yaşasın! Bu gece Güneş’in etrafında bir tur daha yapmış oluyoruz.” kutlaması yapıyor.
Bitmeyen futbol maçları, diziler ve bilgisayar oyunlarıyla neden kıymetli vaktimizi harcıyoruz? Neden ‘boşta olmak’tan bu kadar korkuyoruz ve daima bir sevgili, nişan, evlilik, eğlence, sosyalleşme arayışındayız?
Neden kafamızı sürekli meşgul etmeye çalışıyor ve gün içinde beş dakika da olsa her şeyi durdurup içimizdeki sesleri dinleyemiyoruz? Gece gökyüzüne baktığımızda sayısız yıldıza şahitlik edip, nasıl oluyor da ertesi gün işte incir çekirdeğini doldurmayan dünyevi konular üzerine sinirlenip, kalp kırıyoruz?
Arap’ların cübbesiyle dalga geçen Batı, neden komik kravatlarına gülmüyor?
Neden takım elbise giymek işini ciddiye almak olarak algılanıyor?
Kıyafetleri ütülemek neden gerekli?
Hepimiz; tuvalete giden, soğukta üşüyen, hastalanan, yaşlanan ve sonunda ölen canlılarsak, kibirle yürümek ve kendimizi başkasından üstün görmek niye?
Hiç düşündünüz mü?
İçine doğduğu adaletsizlik yüzünden üniversite eğitimi alamayıp, ancak bir çaycı olarak iş bulup hayatta kalmayı başarabilen bir insan, kısacık hayatından kocaman bir bölümü feda etmesine karşılık; bir mühendis ya da doktordan neden daha az saygı görmesi gerektiğini ya da daha az parayı hak ettiğini düşünür?
Bu yıkanmış beyinler, şişman kediler’den başka kimin eseri olabilir ki?
Eğitim hayatımız boyunca, kapitalizmin kötü yanlarından neden kimse söz etmedi?
İçerdiği sayısız doğaüstü hikayeye inanmayı gerektiren dinlerin,“hayalet gördüm!” diyenlerin şizofren damgası yediği günümüz toplumlarında çoktan birer kültür mirası olarak köşeye çekilmiş olması gerekirken; halen etkisini hangi güçler sayesinde sürdürebildiğini hiç düşündünüz mü?
Sovyetler Birliği’ne karşı Afgan’ların verdiği mücadelede, ABD’nin nasıl olur da Usame bin Ladin’e ve mücahitlerine destek verdiğini ve bugün kınadığı radikal İslam’ı, o gün yücelttiğini hiç düşündünüz mü?
Kendilerine onbinlerce lira maaşı layık gören milletvekillerinin, ve ayrıcalıklı bir lüks içinde yaşamayı hakkı sanan zenginlerin, asgari ücretli fakire yapacakları 300 lira zam için aylardır nasıl birbirlerini yediklerini hiç düşündünüz mü? Fakir karnını doyurma, çocuğunu okutma derdinde; zengin Land Rover’a binme derdinde.
Sözde özgür olmanıza rağmen, aslında size tanınan sınırları asla geçmemeniz gereken bir hapishanede yaşadığınızı hissettiğiniz oldu mu?.. En azından yalnız olmadığınızı bilmek güzeldir!