Bireyin yaşamı boyunca karşılaştığı negatif durum ya da olaylar bir savunma mekanizmasına oluşturmasına neden olur. Bu durum beraberinde negatif beklentileri ve düşünceleri oluşturur. Hayal kırıklığına uğramak istemeyen birey oluşturduğu savunma mekanizması ile haklı olduğunu düşünerek negatif inançlara bağımlı olarak yaşar. Herhangi bir konuda eyleme geçmeden önce başaramayacağı fikrine kapılır.
Sonuç olarak bireylerin kendileri hakkındaki negatif ya da pozitif inançları yaşadığımız evren içerisinde açığa çıkar. Öğrenilmiş çaresizlik genellikle toplumsal alanda değerlendirilir. Bireylerin çoğu zaman bir toplum olarak düşünüp hareket ettiğini göz önüne alırsak buradaki ana aktörü toplum olarak baz alabiliriz.
Özellikle ülkemizde durum bu şekilde gerçekleşir. Bireyin doğumundan itibaren negatif ya da pozitif düşüncelerden etkilendiğini görebiliriz. Ego; taklit etme üzerine kurulu bir benlik algısı olarak karşımıza çıkıyor. Bu durumu en belirgin şekilde görebileceğimiz zaman aralığı çocukluk evresidir.
Birey; annesini, babasını ya da arkadaşlarını taklit ederek bir benlik algısı oluşturur. Bu evrede süper egonun ön planda olmaması bireyin yorumlama ya da yargılama ihtiyacı olmamasına neden olur. Ergenlik çağında ise çoğunlukla arkadaşlarının etkisinde kaldığı düşünülebilir. Öğrenilmiş çaresizlik olgusu işte tam bu zaman diliminde kendini göstermeye başlar.
Birey, insanların ona davranışlarına göre kendisi hakkında bazı fikirler edinebilir. Bu fikirlerin genellikle olumsuz olduğunu görebiliyoruz. Bakımsız, çirkin ya da hiçbir işe yaramayacağını düşünebilir.Çevreden gelen yorumları üst düzey bir ciddiyet içerisinde yorumlayarak kendisi hakkında belirli fikirlere ulaşır. Tam olarak neye benzediği hakkında merak içerisindedir.
Psikologların son yıllarda üzerinde en fazla durduğu olgulardan biri olan öğrenilmiş çaresizlik belirli uygulamalar sonucunda rahat bir şekilde pasifize edilebilecek bir inançtır