Olympos antik kentinin güney girişi, Çıralı- Olimpos kumsalında, yaklaşık 500 metre ileridedir. Ören yerinin ana girişi ise Adrasan yolu üzerindedir. Bu giriş kapısına araçla gelmek mümkün. Bunun için Kemer-Kumluca karayolunun Çıralı sapağından yaklaşık 50 metre sonraki Çavuşköy sapağından sola dönmek gerekiyor. Yaklaşık 11 km. sonra da solunuzda Olympos tabelasını göreceksiniz. Çam ormanı, portakal bahçeleri ve ağaçların tepesine kurulmuş tahta evlerden oluşan ilginç ve özellikle gençler için popüler konaklama alanlarının arasındangeçen yol ören yerinin giriş kapısına kadar geliyor.
Akçay deresinin iki yanına kurulmuş antik kent son derece etkileyicidir. Kentin iki yakasını birleştiren antik köprülerden eser kalmamış. Karşı yakada bulunan Tiyatro, hamam yapıları, bazilika gibi kalıntıları görebilmek için sudan geçmeyi göze almalısınız. Öreni ayrıntılı keşif için saatler ayırmaya değer. Kuruluşu Helenistik döneme ulaşan Olympos, Lykia Konfederasyonu’nun üyesiydi.
Adını 2375 metre yüksekliğindeki Tahtalı Dağı’ndan alıyor. Olympos Anadolu ve Ege’deki dağ zirvelerinin ortak adıdır. Bir denizci kenti olan Olympos, bir süre korsanların egemenliğinde kalmış ve tıpkı Phaselis’te olduğu gibi Roma komutanı İsauricus tarafından kurtarılmış.
Limanın uygunluğu ve gemilerin Akçay üzerinden kent içine kadar girmesinin verdiği olanaklar Roma Döneminde zenginleşmiş. Bu parlak dönem M.S. 3. yüzyıla kadar sürüyor ve sonra kent Ceneviz ve Venedikli korsanlar tarafından kullanılıyor.
Şehri gezmeye deniz tarafından başlarsak sağda dik bir yamaçla yükselen tepede akropol var. Biraz daha ilerlediğimizde yine sağda anıtsal bir mezar bulunmakta. Yine sağda kaynak suyu var. Yaz kış soğuk olan su içilebilir. Zaten Olympos‘un her tarafından su çıkıyor. Son derece sulak bir alanda şimdi antik kent kalıntıları var. Çevresi de bitki örtüsüyle kaplı. Rehber olmaksızın bitki örtüsü arkasında kalan kimi kalıntıları geçmek mümkün.
Solda dere yatağı var. Suyun bol olduğu ilk bahar aylarında karşı kıyıya geçmek zorlaşıyor. Ama yazın böyle bir sorun yok. Dere üzerinde Antik dönemden kalma bir köprü var ama yalnızca bir ayağı kalmış. Dere yatağı mayıs sonlarında zakkumlara benziyor. Derenin karşı tarafında Bizans bazilikası görülüyor. Karşıda ayrıca 3000 kişilik tiyatro varmış ama kapısı ayakta. Kapı girişinde bir heykel kaidesi var ve bu kaidenin üzerinde Roma İmparatoru Marcus Aurellius’un heykelinin olduğu anlaşılıyor. Tapınakta onun anısına yapılmış.
Patika yolun sol tarafı sular altında ve sazlık. Altışehir agorasıymış. Yolda geçilen bir kapı kilise ve tapınak kalıntılarına açılıyor. Patika bir süre sonra şimdi kurumuş olan antik su yoluna giriyor. Su yolunun sonunda anıtsal mezar ve 2 kaya mezarı görülebilir. 1992 yılında yapılan kazı sırasında Roma dönemine ait olan ve 5. yüzyıl sonlarına kadar kuullanılan mozaikli bir yapı ortaya çıkarılmış. Zeminindeki harika mozaikler, ödenek ayrılıp çevre koruması sağlanamasığı için kumla örtülmüş. Akrapolu esgeçmiştik akrapola gelince ise patikanın bitiminde solda yaklaşık 50 metre yükseklikteki akropole mutlaka çıkmalısınız. Bir yanda yeşillikler içindeki Olympos kenti kalıntıları, öte yanda ise kilometrelerce uzunluktaki Çıralı sahili. Bu eşsiz manzarayı kaçırmamanızı tavsiye ederim.