Türkiye'de mucitlik

"Alaylı mucitler" başlıklı sesli iletiyi dinledikten sonra düşüncelerime yakın düşünen bir sayfa bulduğum için sevindim. Ülkemizde maddi imkânı olmadan mucitlik yapmak abdallıktır, çünkü ben bunu yaşayanlardanım.

Ben kendimi mucit olarak görüyorum. İki adet resmi patent sahibiyim, ancak her şey profesörlerin bilgisiyle ölçüldüğünden KOSGEB, TÜBİTAK, TTGV profesör onayı olmadan, üstelik teminat gösterilmeden destek verilmemektedir. Risk sermaye kuruluş ve şirketleri ise (vakıf risk A.Ş., iş bankası risk A.Ş. vs.) amaçları dışında çalışarak borsada oynamaktadırlar.

Yeni buluşlar ise profesörlerin aklını ve bilgisini aşmakta, hatta yeni projelere zihinlerini dahi yormaktan imtina etmektedirler. Onlar için rutin mesaiyi doldurmaktan başkaca bir çalışma yok gibidir. Buluş bilim adamı saçı başı karışmış, kendine bakamayan ve aklına bir şey takılınca gece saat iki üçlerde bile laboratuara gelip sabahlara değin çalışan, yastığa başını koyduğunda sadece çalıştığı konuyu düşünen kimsedir.

Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsünün çalışmaları, bana göre basit ve yüzeysel olmanın üstüne çıkmalıdır. Ne tür fikre sahip olursa olsun, her kişinin buluşları burada teknik bilim uzmanlarınca desteklenmeli hiçbir kişinin izni dışında önemsiz görünerek heves ve heyecanı kırılmadan sonuca ulaştırılmalıdır. Sonuç ne olursa olsun, üzerinde açıklama yapılarak, müze şeklinde korunmalıdır. Nasrettin Hocanın göle yoğurt çalmasını iyi anlamalı ve başarısız olduğunda kaybın maya olacağını, başarıda ise gölün yoğurt olacağını düşünmeliyiz ve yüzlerce buluştan biri tuttuğunda bütün mayaların masrafını da karşılayacağını bilmeliyiz.

Burada netice alınan her buluşun patent giderleri, rüçhan dâhil kişiye yüklemeden buradan karşılanmalı, seri üretime geçmesine de her türlü destek verilmeli ve üç-beş yıl gibi zaman diliminde elde edilen net karın belirli bir kısmı diğer mayalar için kullanılacak şekilde düzenleme yapılmalıdır. Mucitlerin çalışmalarında geçen zamanda en az asgari ücret ödenmeli, misafirhanede kalması ve yeme içmesi de karşılanmalıdır.

Öğretim görevlileri genellikle öğrencileri 100 ile 200 ytl. gibi ödüllerle kandırarak bu genç mucitlerin buluş niteliğindeki düşüncelerini teknik ifadelerle doldurup kendi tez çalışmalarında kullanarak profesör unvanı almaktadırlar.

Mucitler fikirlerini profesörlere anlatacakları deneysel çalışma imkânı sağlanmayınca ikna etmeleri de mümkün olmamaktadır. Bunlara patent alarak sunum olmuş olduğunda hiçbir teknik destek de vermezler, kıskanırlar, hatta baltalamak için uğraşırlar. Sadece kendini kanıtlamış kişi ve şirketlere; profesör kurum ve kuruluşların her türlü desteği açıktır.

Oysa öğretim görevlilerinin imkânları sonsuz denecek kadar geniştir. Bu imkânları ise dünyada yapılanları tekrardan başka çalışmalarda kullanmamaktadırlar. Onun için ülkemizde üretilen ne varsa taklitten başka bir şey değildir.

Sorunsuz bir ülke ve yaşam için çalışmalarınızda başarılar dilerim.