Sarı Kırmızı Yeşil Türklerin Milli Renkleri midir?

Türk Kültüründe Sarı, Kırmızı ve Yeşil Renkleri

İnsanoğlu, yeryüzüne zuhurundan itibaren, yaşadığı çevreyi ve doğayı bir takım inanışlara bağlı olarak anlamlandırmaya çalışmıştır. Doğa ile iç içe olması hasebiyle, tabiatı idrak etmiş ve belirli kalıplar ile onları yorumlamıştır. Özellikle de meydana gelen tabiat olayları dikkatini celbetmiş, insanoğlunda merak duygusu uyandırmıştır. Doğada bulunan canlı/cansız tüm varlıklar beşeriyetin nokta-ı nazarından bir takım manalara bürünmüştür. Kişiler ve toplumlar özellik de renkler üzerinde durmuş ve renklere kendi inanışları ve kültürleri ile bir takım değerler vermiştir.

Her zaman medeniyetin öncüsü olan ve köklü bir maziye sahip olan Türk milleti de, kendi tarihi seyri içerisinde doğada gördüğü renkleri anlamlandırmış ve o renkleri kendi inanışları ve kültürü ile yoğurmuştur.

Biz de bu yazımızda kadim Türk milletinin, muhtelif renkleri nasıl adlandırdıklarını ve renklere yükledikleri maddi ve manevi değerleri ele alacağız. Türk kültürünün en önemli parçasını teşkil eden, “Sarı, Kırmızı ve Yeşil” renklerin tarihi seyir içerisinde, Türk milleti ile oluşturduğu bütünlüğü göreceğiz. SARI Türkler sarı rengini dünyanın merkezi olarak ifade etmişlerdir. Bu da Türk’lerin en eski inancı olan Şamanizm’den kaynaklanmaktadır. Türk mitolojisinde, hayır ilâhı Ülgen’in altın kaplı bir sarayı ve tahtı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle de Türkler için, sarı rengi merkezi ifade etmektedir. Çünkü hükümdarın tahtının bulunduğu yer devletin merkezi olarak kabul görüyordu. Yine Şamanist inancında, Türklerin nazarında koruyucu ruh olarak “Sarı Albastı” veya “Sarı Albıs” biliniyordu. Tuva ve Yakut Türklerinin şaman dualarında, dini önder olan Şaman(kam) ruha “Sarı Albıs” diye hitap ettiği ve ondan yardım dilediği bilinmektedir. Türkmenlerin günlük hayatta “Sarı Külah” ve “Sarı Edik(çizme)” giydikleri de bilinmektedir. Dilimizde yer etmiş olan “Sarı Çizmeli Mehmet Ağa” deyiminin buradan geldiği de söylenebilir. Sarı renginin Türklerin nazarından merkezi ifade ettiğini ve hükümdarlık ile ilişkisi olduğunu belirtmiştik. Uygur yazılı belgelerine baktığımızda, “Sarıg Urunggu” yani “Sarı Bayrak” tabirine rastlarız. Dede Korkut destanlarında geçen “Saru Tonlı Selcan Hatun” yani “Sarı Elbiseli Selcan Hatun” tabiri bize göstermektedir ki, kaganın/hakanın eşi olan hatununun, hatunluk elbisesi sarıdır.

Harzemşahların Buhara kuşatmasını gösteren İran menşeîli bir minyatürde Harzemşahların bayrağının sarı renkte olması dikkat çekmektedir. Bundan maadan merhum Fuad Köprülü, Kudüs’ün fethinde, Selâhaddin Eyyübi’nin ordusunun sarı renkli bayrak kullandığını ve hükümdarlara mahsus bayrağın renginin sarı olduğunu belirtmiştir. Keza aynı topraklarda hüküm sürmüş bir Türk devleti olan Memlüklülerde(Kölemenler) üstünde sırma ile işlenmiş hükümdarın ismi ve mahlası yazan ipekten yapılmış bir bayrakları olduğu ve bu bayrağa “Sancak-i Sultanî” denildiği bilinmektedir. Memlüklüle’deki bu an’anenin Osmanoğullarına da geçtiği görülmektedir. Çünkü Osmanlılarda silahtar bölüğü’nün bayrağının renginin sarı olduğu ve bu nedenle de onları “Sarı Bayraklı” adının verildiği bilinmektedir.

Cengiz İmparatorluğu’nun halefi olan, Altın Orda devletinin isminin de “Altın”, başkantlerinin de “Sarı-Ordu” olması aynı an’âneye bu devletin de sahip olduğunu ifade eder. Mongol/Moğol menşeîli olan Cengiz ve Altın Orda devletlerine de bu an’anenin, kendi devletlerinde hakim unsur ve tebâânın Uygur Türkleri olması nedeniyle geçtiği düşünülmektedir.

Netice itibarı ile “Sarı” rengin, Türklerin inanç ve kültüründe merkezi ifade ettiğin, buna bağlı olarak, tarihte kurulmuş Türk devletlerinin bağımsızlık ve hükümdarlık sembolü olarak sarı rengini kullandığını görmüş olduk. Ayrıca sarı renginin toplumsal yaşamda, giyim-kuşam olarak da Türklerin kullandığını ifade ettik.

KIRMIZI-AL

Türklerde mitolojik olarak en eski tarihlerden beri, inanç hususunda “Al Ruhu” ve “Al Ateş” olarak bir Ateş Tanrısı’nın varlığı bilinmektedir. Türklerin eskiden beri “Albayrak” kullanmalarıda, Ateş Tanrısı ile ilgili olan bir külte bağlı bir gelenek olduğu düşünülmektedir. Bu hususta tarihçi Bahaeddin Ögel: “Al renginin bütün Türklerce mukaddes sayılmasının ve Türklerin en eski devirlerden beri al bayrak kullanmalarının bu Al Ateş ve Al Tanrısı kültü ile bağlı bir an’âne olmalıdır.” demektedir.

Ayrıca al renk ile ilgili bir takım geleneklerin günümüze kadar ulaştığı bilinmektedir. Albastı kırmızı renkten korkmaktadır. Bu nedenle günümüzde lohusaya kırmızı altın takılır ve kırmızı şeker hediye edilir.

Çin kaynakları, Göktürkler ve Uygurlar dönemlerinde, kuzeydeki Kırgız hakanlarının otağında kırmızı bayrak bulunduğunu ve insanların bu bayrağa karşı aşırı derecede saygı duyduğunu yazmaktadır. Yine bu inanışla ilgili olarak, Rus Arkeolog Bernştam tarafından, Talas nehri kıyısında açılan I. yüzyıla ait bir Hun kurganında bulunan yarı mumyalanmış bir kadın cesedinin başının kırmızı ipek kumaşla örtülü olduğu bilinmektedir.

Semerkand ve civarının hâkimi olan Karahanlı Ali Tegin’in bayrağınında “kızıl bayrak” olduğu tarihi vesikalarda belirtilmektedir. Keza aynı şekilde tarihi vesikalarda belirtildiği üzere, Selçuklu Tuğrul Beğ’in 1037 yılında Nişabur’a giderken başında hükümdarlık sembollerindenolan “kırmızı çetr” olduğu bilinmektedir.

Diğer taraftan IX. yüzyıldan itibaren “bayrak” sözcüğünün Türkler tarafından kullanıldığı ve bu bayrakların kızıl renkli kumaştan yapıldığı biliniyor. Kaşgarlı Mahmud’un, “Ağdı kızıl bayrak – Toğdı kara toprak” beytinden kızıl bayrağın Türklerde “Savaş Bayrağı” olarak da kullanıldığı anlaşılmaktadır.

Uygur Türkleri ve Moğallar’da “Al Kaftan” ve “Al Damga”nın hükümdarlık sembolü olarak kullanıldığı görülmektedir. Ayrıca Türklerin bu kaftana, “Ergenlik Kaftanı” dediği de bilinmektedir. Bu inanca bağlı olarak, al kaftan günümüzde halkın güveye giydirdiği bir elbise haline gelmiştir. Dede Korkut hikayelerinde ifade edildiği üzere, Oğuz Türkleri’nde güveylik elbisesi “al kaftan”, gelinliği sembolü ise “al duvak”tır. Gaznelilerde de ordu kumandanlarına kırmızı renkli kumaştan bayraklar verildiği, o dönemin tarihi kaynaklarında belirtilmektedir. Aynı şekilde Halaç Türk Sultanlığı’nda Emir Ahmed Halaç’ın bayrağınında kızıl bayrak olduğu bilinmektedir.

Osmanlılarda ise kırmızı renk ile ilgili olarak, Miralay Ali Beğ bize şu bilgileri aktarmaktadır: “Osman Gazi, Selçuklu Sultanı’ndan Ak Sancağı almadan önce, harp bayrağı olarak kızıl bayrağı seçmişti. Aşiret mensuplarını kolayca harp bayrağı altında toplamak için bu rengi seçmişti. Yaratılıştan al renkli bayrağa tutkun olduklarını ve Türk halkında manevi tesiri bulunmaktadır.” demiştir. Ayrıca Osman Gazi’nin savaşlarda al renkli bayrak kullandığı ve vefatından sonra eşyaları arasından birkaç tane al renkli bayrağın çıktığı belirtilmektedir.

Tüm bunlar bize, “Al/Kızıl” ve “Kırmızı” renklerinin Türk kültürünün ve inancının köşe taşları olduğunu göstermektedir. Türkler’in özellikle bayraklarında bu rengi sık kullandıkları ve bu rengin onların nazarında kutsal bir maiyeti olduğu anlaşılmaktadır.

YEŞİL

Türk mitolojisinde hayır ilâhı Ülgen’in yedi oğlundan birinin adının Yaşıl(yeşil) Kaan olduğu bilinmekte ve umumiyetle bitkilerin yetişip büyümesini sağladığı ve düzenlediğine inanılırdı.

Geçimini genellikle hayvancılıkla sağlayan Türklerde, otların yeşermesi çok büyük bir önem arz ediyordu. Ekonomilerinin temelini teşkil eden hayvan sürülerin otlağa çıkarmak için otların yeşermesi Türkler için ehemmiyetli idi. Bu sebeple yeşil renge Türkler büyük önem vermişlerdir.

“Yeşil Kök” yani yeşil gök tabirinin Türklerde gökyüzü anlamında kullanıldığı bilinmektedir. Türkçede göğermek sözcüğünün yeşermek anlamında kullanıldığı malûmdur.

M.S 629 tarihinde Batı Göktürk Kağanı’nın hakanlık otağına giren ünlü Çin seyyahı Hüan-Tsang’ın: “Kağan yeşil ketenden bir kaftan giymişti” ifadesi bize yeşil renginin hükümdarlık rengi olarak da kullanıldığını belirtmektedir. Arap seyyahı Ebû Dülef, IX. yüzyılda Kırgız Türklerinin yeşil kumaştan bir bayrak kullandıklarını ifade etmektedir.

Ayrıca yeşil rengi, İslamiyet’le birlikte Türkler nazarında ayrı bir önem kazanıştır. Çünkü Hz. Peygamber’in üç sancağından birinin yeşil olduğu kaynaklarda ifade edilmektedir. Bu nedenle yeşil rengi Türklerde mânevî bir anlam kazanmıştır.

Safevî Devleti’nin kurucusu Şah İsmail Safevî’nin bütün bayraklarının yeşil renkte olduğu bilinmektedir. Çünkü Safevîler kendilerinin Hz. Peygamber’in ailesinden olduğunu iddia ediyorlardı. O yüzyıllarda yeşil renk yakın doğuda Peygamber ailesinin sembolü sayılıyordu.

Anadolu Türk tarihine baktığımızda ise Dusturnâme-i Enveri’de, Aydınoğlu Gazi Umur Beğ’in gemilerinde yeşil sancak bulunduğu belirtilmektedir. Aynı şekilde yeşil rengin Osmanoğulları’nda da aynı öneme haiz olduğu görülmektedir. Çünkü İstanbul kuşatması sırasında Fatih Sultan Mehmed’in gemisinde yeşil sancak bulunduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Kanuni Sultan Süleyman devrinde de kapıkulu ocakları yeşil sancak kullanmıştır. Barbaros Hayreddin Paşa’nın gemisinde bulunan bayrakta, üzerinde zülfikar şekli ile fetih ve zafer ayetleri bulunan yeşil kumaştandı. Son olarak yeşil renk Osmanlılarda levn-i ruhanî yani ruhani renk-kutsal renk sayılıyordu. Bu sebeple de Osmanlı zamanında, Hz. Peygamber’in soyundan gelenlerin ve dini büyüklerin türbeleri yeşil renge boyalıdır.

Netice itibarı ile, Türklerin hayvancılıkla geçimini sağlayan bir toplum olmaları hasebiyle yeşil renge önem verdikleri ve İslamiyet ile tanışmalarından sonra bu rengin öneminin daha da arttığı görülmektedir. . Yeşil rengi İslamiyet ile birlikte Türklerin nazarında kutsal bir mahiyet kazanmıştır.

Bu yazımızda Sarı, Kırmızı ve Yeşil renklerin Türkler açısından ne derece önemli olduğunu tarihi seyir içerisinde ele aldık. Bu da bize göstermektedir ki, bu belirttiğimiz renkler Türk kültürünün en önemli bir parçasını oluşturmaktadır. Türkler bu renklere bir takım anlamlar yüklemişler ve genellikle bu renkleri sembol olarak kullanmışlardır. Özellikle de bu renkleri günlük yaşayışlarına yansıtmışlar ve bu renklerin kendi nazarlarında ne derece önemli olduğunu ifade etmişlerdir.