Ya bu çorbayı için ya da kendinizi pencereden atın!
Yemekle ilgili bazı günümüz tutumlarını bir hayli tuhaf bulduğumu itiraf etmeliyim. Biz kadınların yemeklerle bir sevgi nefret ilişkisi var ve kızlarımıza da bu ilişkiyi öğretiyoruz. Bizi şişman ve sağlıksız yapacağı endişesi ile yemeklerden korkuyoruz.
Ancak diğer yandan da yemeğe bağımlı olup, gerekenden çok daha fazla miktarda yemek yiyoruz. Üstelik fazla miktarda yediğimiz yemeklerin çoğu da zararlı yiyeceklerişlenmiş, yağlı ve lezzetsiz. Kimyasal maddelerle dolu olan ya da plastik bir kabın içinde aylarca bir marketin raflarında duran yiyecekler.
Sahte şeker, sahte yağ içeren ya da sahte olarak renklendirilmiş yiyecekler. Bu tür yiyeceklerin içimizdeki tanrıçayı neden beslemediği ve tatmin etmediğini anlamak zor değil.
Bu tarz bir beslenme, kalite, lezzet ve duyusal deneyime önem veren Akdeniz kültürüne tamamen yabancıdır. Duygusal dalgalanmalar sebebi ile yemek yemek veya öylesine atıştırmak Akdeniz kültüründe yer almaz. Tabii ki bazen yediğiniz yemek çok güzeldir ve daha fazla yemek istersiniz.
Ancak bu daha geniş ve daha dengeli bir plan çerçevesinde olur. Eğer herhangi bir gün fazla yenmiş ise ertesi gün daha hafif ama lezzetli yemeklerle geçirilir ve yürürken biraz daha seri olmaya dikkat edilir. Sicilya ve Roma’da bu seri yürüyüşlere passigata denir.