Amerikano-Manyaklar

Amerikanomanyaklık bir hastalıktır. Bu hastalığın belirtilerini merak edenleriniz varsa bunun cevabını bir hastanın ağzından dinleyelim...

Amerikanomanyaklık bir hastalıktır. Bu hastalığın belirtilerini merak edenleriniz varsa bunun cevabını bir hastanın ağzından dinleyelim; “Bir çeşit kaşıntı gibi bir şey bu bizimki. Tutabilirsen tut kendini. Amerikalı –hart hart hart. Ama sadece Amerikan denizciler haa! Tombul kurtçuklar gibi beyazlar içinde bıngılbıngıl görüverdik mi onları işte o zaman, inanılmaz ama, bize bir haller oluyor. Bunları karanlık bir sokak köşesinde haklamadan edemiyoruz. İçimizi bir şey öylesine kemiriyor.”Eğer bu belirtiler tanıdık geldiyse tedavinize başlanması için en yakın sağlık kuruluşuna başvurmanız beyhude bir çaba olmaktan öteye gidemeyecek, çünkü bu tedavi edilecek bir hastalık değil, zaten bu tedaviye gerekte yok.

Amerikano-Manyaklar; Dünyada Amerika’nın istilacı yanının ve Amerika karşıtı eylemlerin adeta bir aynası olan bu küçük roman, güncelliğini kaybetmeyen kurgusu, eğlenceli dili ve şaşırtıcı sonuyla da övgüyü hak ediyor.

Amerikano-manyaklar ile 68 kuşağının İran asıllı yazarlarından Serge Rezvani’nin 1970 yılında kaleme aldığı “Amerikano-manyaklar” isimli hikâyesinde tanışıyoruz. Hikaye 2000’li yılların Fransa’sında Cannes kentinde geçiyor. Hikayenin baş aktörleri Cypriuche ve Loupiote. Cypriuche ve Loupiote iki yaşlı ve yoksul insan, yaşlarının toplamı 150’ye yakın. Cypriuche ve Loupiote evsiz barksız, hayatlarını sokaktan topladıkları artıklarla geçinen ama birbirlerine ilk günkü kadar aşık bir karı koca.

Cypriuche ve Loupiote çok hasta, onlar birer Amerikanomanyak. Ancak onlar bu hastalığa tutulmuş olmaktan çok mutlular. Amerikano – manyaklık onların yaşama sevinci.

Bir gün merakınıza yenik düşüp Serge Rezvani’nin Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yayınlanan “Amerikano–manyaklar” eserini okumaya karar verirseniz eğer siz değerli takipçilerimize naçizane bir öneride bulunmayı borç biliriz. Eğer sanat için sanat diyenlerdenseniz bu eserden uzak durunuz. Zira eserde kullanılan ve Adalet Ağaoğlu’nun da Türkçemize kusursuz olarak çevirdiği sokak dilisizlerin sanat anlayışına hasar verebilir.