Yirmi fakülte, dokuz yüksekokul ve on altı enstitü ile hizmet veren İstanbul Üniversitesi; on binlerce öğrencinin akademik eğitim aldığı bir yükseköğrenim kurumudur. Dünyanın birçok eğitim kurumu tarafından akredite edilen bölümleri ile yaşadığımız ülkede ve dünyada tanınmış birçok simayı mezun etmiştir.
İstanbul Üniversitesi Tarihçesi
İstanbul Üniversitesi’nin kuruluşunun, 1321 yılına kadar dayandığı Alman asıllı tarihçi Richard Honig tarafından iddia edilmektedir. İstanbul Üniversitesi’nin merkez kampüsünün inşa edildiği tepede konumlanmış olan, eski Roma okullarını andıran ve birçok fakülte binasından meydana gelen kurum; İstanbul şehrindeki akademik eğitimin başlangıç noktası olarak adlandırılabilir.
Türk tarih uzmanlarının bu konudaki görüşü ise, İstanbul Üniversitesi’nin temelinin 1453 yılındaki İstanbul’un fethine dayandığı yönündedir. Zira İstanbul’un Fatih Sultan Mehmet tarafından fethedilmesinden hemen bir gün sonra Zeyrek ve Ayasofya’da yapılan bilim istişareleri, Osmanlı Bilim Hayatı’nın başlangıcı olarak nitelendirilir. Bu toplantıdan sonra eğitim ve bilimin önemine münhasıran, çeşitli külliyelerin kurulmasına karar verilmiştir. Alanında lider kimi araştırmacılar tarafından “Fatih Külliyesi” olarak inşa edilen yerin, İstanbul Üniversitesi’nin ilk hayat bulduğu mekan olduğu vurgulanmaktadır.
Osmanlı Devleti’nin geçirdiği süreçler, eğitim hayatını direkt olarak etkilemiştir. Zira yükselme dönemindeki padişahlar zamanında medreseler görkemini korurken, gerileme ve duraklama devirlerinde ise bilim ve irfanı reddeden bir hal almışlardır.
Ardından bir devrin kapılarını açan Islahat Fermanı ve Tanzimat Fermanı; sayesinde ilme giden kapılarda açılmış ve takvimler 1846 senesini işaret ederken “Darülfünun” kurulmuştur. Nitelikli eğitim veren ve ilme önem gösteren yükseköğrenim kurumları bu sayede açılabilmiştir. “Darülfünun” müessesinde 31 Aralık 1863 yılında anlatılan fizik dersi, İstanbul Üniversitesi’nin ikinci kez hayat bulması olarak değerlendirilmektedir. Lakin beklenen öğrenci kapasitesine ulaşamayan eğitim kurumu, bir müddet sonra kapanmak zorunda kalmıştır.
1870 senesinin Şubat Ayının 20’sinde ise “Darülfünun-u Osmani” isimi ile tekrar açılan İstanbul Üniversitesi; birçok imkansızlık ve siyasi nedenlerden ötürü 1872 yılında bir kez daha kapatılmak zorunda kalmıştır.
Tarih 1 Eylül 1900 senesini gösterdiğinde, dönemin hükümdarı Sultan İkinci Abdülhamit, İstanbul Üniversitesine tekrar can vermek istemiştir. Bu isteğini Darülfünun-u Şahane isimli kurumu kurarak göstermiştir. Lakin hiçbir bilimsel araştırmanın yapılmasına izin vermeyen bu yükseköğrenim kurumu, adına yakışır bir hizmet verememiştir.
Fakat 20 Nisan 1912 senesinde verilen bir karar neticesinde; ilahiyat, tıp, edebiyat, fen, hukuk eğitimi veren “İstanbul Darülfünunu” isimli eğitim kurumu açılmış ve 1919 senesinde de bilimsel araştırmaların yapılması için özerk hale getirilmiştir.
1925 senesinde ise “İstanbul Darülfünunu” isimli kuruma; Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından özerklik tanınmış ve tüm medreseler üniversiteye dönüştürülmüştür. Bu üniversiteye hatırı sayılır miktarda bir ödenek ayrılmasına da yine aynı sene karar verilmiştir. Ayrıca yabancı uyruklu öğretim üyeleri de, ders vermeleri amaçlı davet edilmişlerdir.
Ardından bazı sebeplerden dolayı bir kez daha kapatılan “İstanbul Darülfünunu”; Cumhuriyet’in ilanının onuncu yılında yapılan görkemli bir törenle İstanbul Üniversitesi adı ile tekrar açıldı. 1933 senesine tekabül eden bu tarihteki tek resmi üniversite “İstanbul Üniversitesi” idi.
O tarihten bu yana birçok kez değişen yükseköğrenim kanunları nedeni ile sadece yetki düzeyi ve yönetim tarzı değişen İstanbul Üniversitesi, bir daha kapanmadan günümüze kadar gelmiştir.