Igor Fyodoroviç Stravinski, 17 Haziran 1882 yılında Rusya’da doğmuş, yirminci yüzyılı şekillendiren en önemli besteci, piyanist ve orkestra şeflerinden biridir. Müziğe ilgisi ve yeteneği erken yaşlarda ortaya çıksa da ailesinin isteği üzerine önce St. Petersburg Üniversitesi’nde hukuk eğitimi aldıktan sonra Korsakov’dan müzik derleri alarak müziğe yönelmiştir. İlk bestelerini hocası Korsakov’un desteği ile yaratmış olan Stravinski, 1. Dünya Savaşı döneminde Rusya’a daha fazla kalmayarak İsviçre’ye yerleşmiştir.
Savaş sonrasında Fransa’ya yerleşmiş olan Stravinski ek gelir kaynağı yaratmak ve ailesine bakmak adına besteciliğinin yanı sıra orkestra şefliği ve piyanistlik de yapmış, Avrupa ve Amerika’da turnelere çıkmıştır. Bu dönemde Piyano ve Ahşap Nefesliler İçin Konçerto gibi piyano eserleri de yazmıştır.
Stravinski, müzikte sürekli yeni arayışlar içinde olması açısından bukalemun besteci olarak adlandırılmıştır. 1923 yılından sonra neoklasik eserler de yapmaya başlamış ve modern müziğin oluşumuna katkı sağlamıştır.
Ateş Kuşu’nun ardından 1911 yılındaki Petruşka eseri ile ününü pekiştiren besteci, 1913 yılında ilk kez seslendirdiği Bahar Ayini ile de müzik tarihinin önemli bestcileri arasında yerini almış ve bir başka zirve noktası olmuştur.
1925 yılında ABD’ye giderek New York Filarmoni Orkestrası’nı yöneten Stravinsky, 1939 tarihinde de Harvard Üniversitesi’nde görev almıştır. Sonrasında Hollywood’a yerleşmiş ve 1945 yılında ABD vatandaşlığına geçmiştir.
Korsakov etkisi ilk eserleri üzerinde fazlaca farkedilen besteci, Diaghilev için yazdığı ve ilk balesi olan Ateş Kuşu, gerek zengin orkestrasyonu, gerek de rus halk melodileri açısından çok beğeni toplamış ve ona şöhretin kapılarını açmıştır. Eser onun ilk büyük ölçekli eseridir.
Prömiyeri 25 Temmuz 1910 yılında Paris Opera Binası’nda Ballet Russes ( Rus Balesi ) tarafından yapılan ve bestelenmesi altı ayı bulan, bestecinin Ateş Kuşu isimli bu eseri eski bir Rus efsanesine dayanmaktadır. Prömiyerde prens Ivan karakteri ünlü koreograf ve balet olan Michel Fokine, Ateş Kuşu karakteri ise Tamara Karsaniva tarafından canladırılmıştır. Stravinski bu eserini hocası Korsakov’a itaf etmiştir. Bestecinin önceki eserlerine bakıldığında Ateş Kuşu ilk büyük ölçekli eseridir. Eser bariz bir biçimde Korsakov’un orkestrasyon etkilerini ve geç dönem Çaykovski stilini bizlere andırmakta olup Stravinski için büyük bir başarı olarak tarihe geçmiştir. 1910 yılında bale versiyonundan sonra 1911, 1919 ve 1945 tarihlerinde orkestra süiti olarak da seslendirilmeye başlanmıştır. Bu versiyonları arasında en popüleri 1945 yılında çalınanıdır.
Eser beş muvmandan oluşmaktadır:
1- Giriş
2- Perilerin Dansı
3- Infernal ( Şeytani ) Dance
4- Berceuse ( Ninni )
5- Finale
Karmaşık ritimlerin hakim olduğu eserde keskin armonik geçişler göze çarpmaktadır. Eserde insanlar için diatonik, doğaüstü olgular için kromatik armoni tercih edilmiştir. Triton’ların da kullanıldığı eser dönemin en cesur örneklerinden birini olarak karşımıza çıkmaktadır.
Eserin hikayesine gelecek olursak, kötü büyücü Kaschei, onüç prensesi büyülü bahçesine kaçırmış ve onları kurtarmaya gelen herkesi taşa çevirmiştir. Onu yenmenin tek yolu sepete gizlenmiş, yumurta şeklindeki kalbini yok etmektir.
Genç ve yakışıklı prens Ivan Carevic bir gün efsanevi Ateş Kuşu’na rastlar ve onu yakalar. Kuş prense serbest kalmak için yalvarır ve prens de ona acıyarak serbest bırakır fakat bu sırada kuşun sihirli tüylerinden birini koparır.
Prens Ivan, bu prensesleri tesadüfen görür ve birine aşık olur, onları saraya kadar takip eder. Bu sırada da Kaschei’nin adamlarınca yakalanır ve tam taşa çevrilecekken Ateş Kuşu’ndan aldığı tüyü sallar. Bu sırada Ateş Kuşu gelir ve herkesi büyüler. Bu sırada Infernal ( Şeytani ) Dans başlar. Ateş Kuşu, Ivan’a sepetin ve Kaschei’nin kalbinin yerini gösterir ve prens herkesi kurtarır. Taşa çevrilmiş tüm şövalye ve prensler de normale dönerler. Final bölümünde de herkesin katıldığı mutlu bir dans edilir.