Neill Blomkamp
2007 yılında henüz 18(!) yaşında iken efsanevi Stargate SG-1 kadrosunda teknik eleman (3D animator) olarak çalışmaya başlayan Blomkamp esas çıkışını şimdiden bilim-kurgu arenasında saygı gören hatta abartmak gibi olmasın ama kültleşen uzaylı istilası filmi District 9 ile yaptı. Aslında bu tam olarak doğru sayılmaz, ya da bu haliyle bırakırsak eksik kalmış olur.
1- Alive in Joburg
Çeşitli yapımlarda 3d animator olarak çalışmaya devam eden Blomkamp bir yandan da fıtratına uygun CGI animasyonlu kısa filmler ve reklam filmleri çekerek 2006 yılına kadar gelir. 2006’da ise kariyerinin haklı yükselişinin ilk basamağı olan Alive in Joburg’la karşımıza çıkar. Film açılış sekansında daha ilk saniyeden Güney Afrika semalarında dolaşan 2 dev “UFO” ve harabeye dönmüş yerleşim yeri görüntüsüyle ilk tokadı atıp… kendiniz izlemek varken neden filmi anlatıyorum ki? buyrun;
Filmin neredeyse bir mockumentary havasında çekilmesi, çoklukla tv görüntülerine benzer çekimler ve röportajlarla ilerlemesine rağmen esas ilgi gören filmde kullanılan modellemeler ve tabi ki altmetni oldu. Bu yakın zamanda bilim-kurgu adına izlediğimiz hiç bir şeye benzemeyen filmin dikkat çekmesi zaman almadı. Şöyle ki 2009 yılında
Peter Jackson’ın yapımcı kanatları altında yenilenerek normal uzunlukta ve bir hikayeye sahip olarak ve District-9 ismiyle beyaz perdeye uyarlandı.
2- District 9 - Yasak Bölge 9
Öncelikle içinde Amerikan bayrağı dalgalanmayan, Amerikan ordusunun ya da sıradan bir Amerikalı babanın dünyayı uzaylılardan kurtarmadığı bir film için Blomkamp’a ne kadar teşekkür etsek az. Lakin filmin artıları bununla bitmiyor. Lokasyon olarak baba ocağı Johannesburg’u seçen yönetmen filmin ismiyle bile 1966’da Cape Town’da, sadece beyazların yaşaması için seçilen ve orada yaşamakta olan siyahi ailelerin zorla bölgeden çıkarılmasıyla son yüzyılın en saçma ırkçı eyleminin gerçekleştirildiği District-6 ya açıkça gönderme yapıyor ve filmin derdinin ne olduğunu az-çok belli ediyor. Bu bir mülteci filmi. Günümüzden 28 yıl önce, 1982’de neden ve nereden geldikleri bilinmeyen uzay gemilerinden dünyaya bırakılan binlerce “karides” ve onlardan korkan, nefret eden, kullanan(fuhuş dahil) insanoğlu, hem de siyahıyla beyazıyla. Uzaylılara karaborsa kedi maması satmaya çalışan Nijeryalılar gibi.
Bölge insanının uzaylılara bakışının vücut bulmuş hali, sıradan bir alt seviye memur kafalı, aynı zamanda filmin kahramanı Wikus Van De Merwe üzerinden ilerleyen film, gönülsüz misafirlerimizin yaşadıkları district’ten güvenlik ve yaşam koşullarının kötülüğü bahanesiyle başka bir yere taşınması çalışmalarını gösterirken uzaylıların ne koşulda yaşadığını ve nelere maruz kaldığını da gözönüne seriyor. Bir kaza sonucu siyah bir sıvıya maruz kalan Merwe yavaş yavaş tiksindiği karideslerden birine dönüşecek, bu süreçte “karşı taraf” ta var olmanın ne anlama geldiğini öğrenecektir. 30 milyon dolar gibi cüz-i sayılabilecek bir meblağa kotarılan filmin sadece amerikada 120 milyon dolar hasılat getirmesi ve arkasındaki Peter Jackson desteği Blomkamp’a holivudun kapılarını aralar. Hem de 115 milyon dolar bütçe ve yıldız oyuncu opsiyonuyla.
3- Elysium - Elysium: Yeni Cennet
2154 yılında geçen filmde dünyamız sonunda apokaliptik bir hale gelmeyi başarmış, bedelini karşılayabilecek kadar zengin olanlar yörüngede insan yapımı cennet Elysium’da yaşarken fakir azınlık dünyada kas gücü gerektiren işlerde çalışarak sefil şekilde yaşamaya devam etmektedir. Gördüğü her kıvılcıma atlayıp bok etmeyi başarabilen, kıymeti kendinden menkul Matt Damon ve emekliliği gelmiş memur çekiciliğindeki Jodie Foster’ın yıkıcı gücü ve holivuda transfer olmuş yetenekli yönetmenin stüdyo işi ilk filminin boktan olması zorunluluğunu yerine getirmesine rağmen izlenebilir bir film olarak tarihteki yerini alıyor. Bu kadar. Bir de madem gişeden bahsettik Elysium’un Amerika’da 93 milyon dolarlık gişesiyle yapımcısına saç baş yoldurduğunu söylemekte fayda var.
4- Chappie
Blomkamp’ın henüz montaj masasından kalkamamış ve 2015’te gösterime girmesi beklenen şimdilik son filmi. Tanıtım yazısına göre türünün tek örneği olan robot suçluların eline geçer ve olaylar gelişir. İlk filminde ırkçılık ve doğurduğu nefreti uzaylılar üzerinden anlatan yönetmen bunda da şiddet dolu bir dünyada büyüyen, gelişen bir zihnin yollarını takip edecek gibi görünüyor. Başrolde Hugh “her türlü filmde oynarım abi” Jackman’ın olması soru işaretleri doğursa da yönetmenin çalıştığı diğer isimler ve hikaye lokasyonu olarak öze dönüş sinyalleri veriyor. Bize ise gösterim tarihine kadar umut ve dua etmek kalıyor.
Bilim-Kurgu sineması adına heyecan verici işleri dışında Blomkamp’ın bizlere en büyük hediyesi ise son yılların takip etmesi en eğlenceli oyuncusu Sharlto Copley.
Blomkamp’ın her filminde önemli rollerde olmasının yanında “Alive in Joburg”dan önce herhangi bir oyunculuk deneyimi olmayan Copley, Blomkamp filmlerinde canlandırdığı birbirinden taban tabana zıt karakterlerin yanında A-Takımı’nın yeniden çevriminde Murdock’u oynamak ya da yine düşük bütceli bilim-kurgu harikası Europa’da yan rolde karşımıza çıkmak gibi adımlarla oyunculuk kariyerini giderek sağlamlaştırıyor. Bu durum da Blomkamp/Copley ortaklığıyla harika filmler izleme isteğimizi daha da kamçılıyor.